comScore

Watford U23 antrenörü Ömer Rıza hakkında bilmedikleriniz

17 Kasım 2021, Çarşamba 20:45
Watford U23 antrenörü Ömer Rıza hakkında bilmedikleriniz

Onu Türkiye Süper Ligi'nde de izledik dört buçuk sezon. Önce Denizlispor'da başarılı iki buçuk sezon geçirdi, ardından Trabzonspor'da çalkantılı iki yıl. Ama aslında o tam bir Londra çocuğu. Arsenal'da yetişme, West Ham'da pişme, Türkiye'de oynama deneyimlerine sahip Ömer Rıza'dan bahsediyorum. 42 yaşındaki Kıbrıs kökenli eski oyuncu şimdi Watford U23 takımının antrenörü. Premier Lig adayı gençler yetiştiriyor orada. Öğrencileri arasında Türkiye Ümit Milli Tiago Çukur ve ünli teknik adam Mauricio Pochettino'nun oğlu Maurizio da var. Ömer Rıza'yla Londra'nın kuzeybatısında, Colney'deki Watford kulübü tesislerinde bir U23 maçı sonrası buluştuk. Wenger dönemindeki Arsenal'ı, Türkiye'de oynadığı günleri ve modern teknik direktörlüğü konuştuk.

FutbolArena Röportaj - Watford U23 takımının antrenörü Ömer Rıza, FutbolArena'dan Alp Ulagay'a konuştu. İşte röportajın tamamı:

Daha önce duyduklarım şu bu yöndeydi: İngiltere'de birçok futbolcu kariyerleri bitmeden temel antrenörlük kurslarına gidiyorlar, sertifikalarını alıyorlar. Sizin de İngiltere Futbol Federasyonu Level 1 (1. seviye) ve Level 2 (2. Seviye) antrenörlük sertifikalarınızı daha Arsenal'deyken çok erken yaşta aldığınızı biliyorum. Doğru mu?
- Evet, haklısınız. Mesela ben Arsenal'dayken aldım sertifikalarımı. Tüm gençlerle böyle yapıyoruz hâlâ. Watford'a getirdiğimiz her genç, 17, 18 yaşında, 1. Seviye ve 2. Seviye'yi alır. Bu onların gelişiminin bir parçası. Eğer ileride antrenörlük yapmak isterlerse, bu kursları birkaç ayda bitirdikten sonra UEFA B kursuna başlayabilirler.

Siz UEFA B ve A sertifikalarınızı ne zaman aldınız?
- Galiba 2011'de B'yi aldım. 2015'te de A'yı aldım. Geçen temmuzda da Pro Lisans kursuna başladım. Bu da en üst seviye ve 18 sürecek. Yani oraya doğru gidiyoruz.

Premier Lig'de teknik direktörlük yapmak için buna ihtiyacınız var mı?
- Evet. Ama sadece Premier Lig'de. Türkiye'de her ligde buna ihtiyacınız var bildiğim kadarıyla. Alt liglerde bile. Ama herkesin Pro lisansı olduğunu sanmıyorum.

Şu anda Türkiye Süper Ligi'nde Nuri Şahin, Emre Belözoğlu, Karagümrük'te İtalyan Farioli'nin Pro Lisansı yok.
- Ama takımda Pro Lisansa sahip birisi var. Bilirsiniz, bu ön koşuldur. Ben de Antalyaspor'a teknik direktörlük pozisyonu için başvuruda bulundum. O işi almak istedim ama Nuri'ye verdiler şimdilik, ne kadar sürer bilmiyorum ama. Bir yöneticiye e-posta gönderdim. Bana döndü ve ilgilendiğini söyledi. Zaten zor olacaktı. Ama burada olsun, orada olsun böyle işleri yapmaya hazırım artık. Şimdi, çok çalışmaya devam etmem gerekiyor.

2018'de Watford'a nasıl başladınız?
- Ben 2017'de League 2 takımı Leyton Orient'teydim. Sanırım beş ay boyunca Orient'te antrenörlük ve teknik direktörlük yaptım. Daha sonra beni orada istemediler. Ben de hiçbir yerde iş bulamadım. İngiltere'de belki yüzlerce iş başvurusunda bulundum. Okul takımları dahil her türlü seviyede işlerdi. Sonra Watford'dan bir iş fırsatı çıktı ama şimdiki görevim değildi. U15-16'ların yarı zamanlı antrenörlüğüydü. Başvuruda bulundum, burada iki kişinin karşısına oturdum ve “Sadece gelip çalışmak istiyorum.” Bir seans için saatte 30 sterlin gibi bir şey ödüyorlardı. Başladım ve devam ettim. Bundan sonra U16'ların antrenörlüğüne, oradan U23'lerde yardımcılığa ve antrenörlüğüne geçtim. Ayrıca İngiltere U17 Milli Takımı'nda da çalışıyorum. Bu yüzden çok çalışıyorum. Bu benim U23'lerdeki ikinci sezonum.

Takımınız U23 ama oyuncularınız çok genç görünüyor. 18,19'lar sanıyorum?
- Gençler. Sanırım kulüp böyle istediği için daha da gençleşeceğiz. Performansımız bazen çok iyi, bazen tutarsız. Bunlar genç oyuncular. Ama hepsi gelişim futbolunun parçası. Gerçekten çabalıyoruz... A takıma çıkma potansiyeline sahip olanlar var. Ama asla yüzde 100 çıkarlar diyemezsiniz. Çok çalışan birkaç oyuncumuz var.

Türkiye U23 Milli Takımı'nda oynayan Tiago Çukur'u Hollanda'da bulan siz miydiniz?
- Onu tanımıyordum açıkçası. Bir temsilci benimle iletişime geçti ve “Bir bakmanın sakıncası var mı?” dedi. Onu getirdik, birkaç hafta izledik. İyi bir oyuncuya benziyor diye düşündüm ve onunla anlaştık. Babası Türk, annesi Karayipler adası Curaçao'dan. Şu anda Doncaster'da kiralık. Bu sezonu orada geçirmesini planladık. Ama ocak ayında ne olacağını kim bilebilir? İyi bir çocuk. Tüm gençler gibi onun da oyununun belirli kısımları üzerine çalışması gerekiyor.

Ve genç Pochettino... Hâlâ burada mı?
- Evet, kesinlikle. Teknik direktör Mauricio Pochettino'nun oğlu Maurizio. O da iyi bir çocuk, çok çalışıyor. Çocukların şu anda Premier Lig'de bir A takıma girmeleri gerçekten zor. Sadece sıkı çalışmaya devam etmeleri gerekiyor. Eğer bizim takıma giremezlerse, o zaman diğer liglerde takım bulacaklarından emin olmalıyız. Ama hepsi çok çalışıyor.


GÜNÜMÜZDE ANTRENÖRLÜK ÇOK DEĞİŞTİ

Neredeyse 25 yıldır profesyonel futbolun içindesiniz. Günümüz futbol antrenörlüğü ne kadar farklı eskiye göre?
- Büyük ölçüde değişti! Taktik açıdan oyun o kadar gelişti ki ben oynarken bu seviyede değildi. Eskiden bireysel olarak takım için neler yapabileceğiniz ve niteliklerinizi sahaya koymanızla ilgiliydi. Oyuncuların bireysel kalitesi açısından hâlâ aynı, ancak şimdi taktik hakkında çok daha fazla konuşuyoruz: Sahada kim nereye gidiyor? Neden oraya gidiyor? Oyun modelleri, stratejiler, pres stratejileri, strateji oluşturma, duran toplar setleri. Bugünlerde iyi bir antrenörlük olacaksan, sürekli oyun üzerine çalışman lazım.

Mesela analiz ve finans gibi konularda da biraz bilgi sahibi olmak zorunda mısınız?
- Analiz açısından, kodlamayı ve diğer her şeyi İngiltere U17 takımlarına gittiğimde öğrendim. Bununla ilgili her şeyi Watford'da artık bilgisayarımla yapacak kadar iyiyim. Finansal açıdan, tabii ki, üst düzey futbola girerseniz, ne kadar harcadığınız ve transfer pazarında ne kadar paranız olduğu hakkında biraz bilgiye sahip olmanız gerekir. Bugün iyi bir teknik direktör olmak için akıllı bir adam olmalısınız.

Premier Lig'de bugünkü futbolu nasıl değerlendirirsiniz? Mesela 1990'ların sonuyla karşılaştırırsanız daha hızlı ve sert mi?
- Bence kesinlikle daha taktik bir oyun var. Bence oyuncular daha iri, daha güçlü ve daha hızlı. İnsan vücudunun yapabileceği çok şey var. Ama bundan daha hızlı olabilir mi? Pek emin değilim. Buna karşılık artık sahanın merkezinde oyuncular çok daha fazla presle ve baskıyla karşılaşıyor. Dediğim gibi, siz de tüm taktikler ve stratejilerle bu boş alanı başka bir yerde yer bulmayı deniyorsunuz. Bununla beraber belki eskiden daha fazla zamanınız veya alanınız vardı sahada. Ama birine tekmeyi yapıştırıp onu tribüne yollardınız ve sarı kart görmeden kurtarabilirdiniz. Oyun çok daha fizikseldi. Ama şimdi VAR var, her yerde kameralar var, herkes her şeyi görüyor. O eski hareketlerin birini yapsan oyundan atılırsın.



BARCELONA HARİKAYDI! MANCHESTER CITY'Yİ İZLEMEK ÇOK GÜZEL

Antrenörlükte beş yıl içinde kendinizi nerede görüyorsunuz?
- Bir kulübün teknik direktörü olacağımı ve hâlâ öğrenip gelişmeye devam edeceğimi söylemek isterim. Sadece 42 yaşındayım, beş yıl sonra Avrupa'nın herhangi bir yerinde olabilirim. Hatta sadece Avrupa'da bile değil. Mesela Çin'de bir kulüp olabilir. Sıkı çalışıyorum. Pro lisansımı aldığımda teknik direktör olmak istiyorum. Bir gün Türkiye'ye dönersem çok iyi olur. Eğer İngiltere'de bir fırsat bulabilirsem harika olur.

Çok maç izlediğinizden eminim…
- Ben hep futbol izlerim, çünkü öğrenmeniz, yeni trendlere ve insanların sorun çözme yöntemlerine bakmaya devam etmeniz gerekiyor. Ama ben artık keyif için bir maç izleyemiyorum. Asla bir taraftar gibi maç izleyemiyorum. Bir antrenör gibi izliyorum. Ne zaman bir maça baksam, “Neden oraya gitti, neden bunu yaptı?” Benim için hepsi taktik. Bu yüzden bazen izlemeyi bırakmak zorunda kalıyorum. Başımı ağrıtıyor.



Son 10 yılda izlemekten hoşlandığınız bir takım var oldu mu?
- Bence en iyi dönemindeki Barcelona kesinlikle harika bir takımdı. Manchester City'yi son birkaç yıldır izlemek çok güzel. Pep Guardiola'nın takımlarını oynama şekli çok güzel ve bu tarzı seviyorum. Oyunun kontrolünün benim takımımda olmasını seviyorum.

Sanırım böyle bir takımı oluşturmak çok zor...

- Öyle, ama oyuncular da dünyanın en iyileri: De Bruyne, Foden, Rodri, Dias, Bernardo, Ederson. Bu çok saçma. Yapmak istediklerini yapabilmeleri kolay değil, ama bu oyuncularla biraz daha kolay. Bence Bayern Münih şu anki gibi en iyi durumdayken belli bir agresiflikle oynuyor ve bu da hoşuma gidiyor. Bir diğeri de muhtemelen Simeone'nin Atletico Madrid'i. Manchester City ile tamamen zıt bir yelpazedeler. Buna saygı duyuyorum. Ben de bu şekilde oynayan birçok takımda oynadım: Fiziksel temas, sağlam savunma, iyi kontratak oyuncu, kompakt kalma, disiplinli olma, ve rakibin hata yapmasını sağlama. Bu da kolay değil. Baskıyı onların yaptığı gibi sürdürmek, sonra kontrada rakibe darbeyi vurmak hiç kolay değildir. Bunlar beğendiğim birkaç takım.


IAN WRIGHT'IN AYAKKABILARINI BEN TEMİZLİYORDUM

Biraz da futbolla tanışmanızı konuşalım. Sizi futbola kim başlattı?
- Londra doğumluyum. Çocukken doğup büyüdüğüm Kuzey Londra'daki Edmonton semtinde futbol oynamaya başladım. O zaman çok hareketliydim, bu yüzden etrafta koşuşturmam için babam beni parka götürürdü. Ben de orada futbol oynardım. Babam da gençken oynamış. Yani futbolla tanışmam böyle oldu.

Hangi takımı tutardınız? Sevdiğiniz oyuncular var mıydı?
- Küçük yaşta Arsenal kulübünde oynamaya başladım. Sanırım dokuz ya da 10 yaşlarındaydım. 19 yaşıma kadar da hep oradaydım yani Arsenal'in her zaman kalbimde bir yeri olacak. Ben Arsenal'deyken, Ian Wright de orada oynuyordu. Ben de onun gibi bir forvettim, bu nedenle Ian Wright'ı izlemeyi ve onunla antrenman yapmayı severdim. Genç bir oyuncuyken Ian Wright'ın kramponlarını temizlerdim.

Yok canım? Yani 15 yaşındayken mi?
- Hayır, hayır, hayır. 17-18'imdeyken. Yani o zamanlar burslu oyuncuydum, tam zamanlı bir futbolcuydum. Wright en beğendiğim oyunculardan biriydi. Sonra Brezilyalı Romario'yu severdim. Çok teknik bir oyuncuydu. Mükemmeldi. Yani bunlar gerçekten beğendiğim oyunculardı.

Sanırım hangi yaşta olursanız olun Arsenal kulübüne girmek kolay değildir. Ne dersiniz?
- Evet, zordu. Çok fazla rekabet vardı bir kere, sürekli yeni oyuncu geliyordu. Ben Arsenal'da bir seçmeye katıldım. Hafta sonu bir kasaba takımına karşı oynadım ve sonra beni tekrar çağırdılar. Sonra oradan devam ettik. O zaman önce öğrenci statüsünde oluyorsun, sonra kademe kademe ilerliyorsun veya ilerlemiyorsun. Bu yüzden zordu. Ama yeterince iyiysen devam edersin zaten.



O dönemde nerede antrenman yapıyordunuz?
- Ben gençken, yani 10 yaşından 16 yaşına kadar, A takımın maçlarını oynadığı Highbury Stadı'nın altındaki halı sahada antrenman yapardık. Adı JVC Center'dı ve orada oynar ve antrenman yapardık. Sonra tam zamanlı oyuncu olduğumda, yani 17-18 yaşımda profesyonel olduğumda burada, Colney semtindeydik. Aslında şu an bulunduğumuz yer Arsenal antrenman sahasıydı. Arsenal şimdi yolun hemen karşısında. Watford'un şu anki antrenman sahası Arsenal'indi. Yani eskiden her gün antrenman yaptığım yerde şimdi her gün antrenörlük yapıyorum. Çemberi tamamladım.

19 yaşına kadar Arsenal'de oynadınız. Çifte kupa kazanan 1998 takımıyla antrenman yaptınız sürekli. Çok iyi oyuncular vardı. Bu oyuncular arasında sizi en çok kim etkiledi, İngilizler ve yabancılar?
- Yani en iyi oyuncu Dennis Bergkamp'tı. Kulübe gelen Patrick Vieira, Gilles Grimandi, Remi Garde, Petit, Anelka gibi yabancı oyuncularla oynadım. Onların kültürü farklıydı. Bence bu benim gibi genç oyuncular için iyi oldu. Sonra tabii ki Ian Wright, Ray Parlour, Paul Merson ve Tony Adams, David Seaman gibi İngiliz oyuncular vardı. Bu sayede iyi bir İngiliz ve yabancı karışımı bir araya gelmişti, bu da bize başarıyı getirdi. Sonra tabii ki her şeyin öncüsü olan Arsene Wenger vardı. İyi zamanlardı.

1996'da Arsenal'ın başına geçen Arsene Wenger'i çok yakından gözlemlediniz. Antrenman sahasında, soyunma odasında gerçekten futbol kültürünü değiştirdi mi?
- Yabancı oyuncular için pek değiştiğini düşünmüyorum. Onlar için normaldi zaten. Beslenmede, uyku düzeninde, dinlenmede Wenger'in o zamanlar Arsenal'e yerleştirmeye başladığı yeni şeyler vardı. Ama bu değişiklikler bir anda olmadı. Bu ince değişikliklerle beraber başarılar da geldi.

Arsenal'da kalabilir miydiniz?
- Evet, bana bir yıl daha kalmamı teklif ettiler. Takımdaki bazı şeylere biraz üzülmüştüm, bazı oyuncuların önüme geçirilmesinden memnun değildim. Bana göre benden daha iyi değillerdi. Ayrılma vaktim gelmişti. Highbury'de West Ham'la oynadık. West Ham'ın antrenörleri Frank Lampard Sr. ve Harry Redknapp beni izlemiş. Ben de West Ham'a transfer oldum. İki buçuk yıl orada oynadım. Geriye dönüp baktığımda, kalmalı mıydım? Muhtemelen evet. Biraz daha sakin davranabilir ve kalabilirdim. Arsenal'dan ayrılmak muhtemelen en büyük pişmanlıklarımdan biri ama kariyerime de bir şekilde devam ettim. Bundan da mutluluk duymalıyım.




GİRAY BULAK ÇOK İYİ BİR ANTRENÖRDÜ

2003'de Türkiye'ye transfer oldunuz… Neden Denizlispor?
- West Ham'dan sonra League One'da Cambridge'e gitmiştim. Orada iyi bir dönem geçirdim, bir sürü gol attım. West Ham'dayken Türkiye U23 Milli Takımı'yla ilk kez antrenmana çıkmak için Almanya'ya gitmiştim. Bir sürü kulüp izliyordu antrenmanları. Denizlispor yöneticileri de beni antrenmanda izlemi. “Gördüklerimizi beğendik” dediler. Sonra Denizli'ye gittim, idmana çıktım ve anlaşmaya vardık. O zamanlar Türk pasaportum yoktu. Denizlispor döneminin tamamında yabancı statüsünde oynadım. Daha sonra Trabzonspor'a transfer olduğumda Türk statüsüne geçtim.

İlk transfer olduğunuzda yalnız mı gittiniz Türkiye'ye?
- İlk altı ay eşim hamile olduğu için tek başımaydım. Kızım Lea doğduktan sonra yanıma geldiler. Sonra karım benimle her yere beraber gitti. İlk altı ayda bir dairem vardı, kendi kendime bakıyordum. Pek kolay değildi. Ama alıştım ve kulüpte de bize iyi baktılar.

Orada biraz Türkçe konuşmaya başladınız değil mi?
- Eskiden de biraz konuşabiliyordum. Ama Türkiye'deki ilk yıldan sonra Türkçeyi, daha doğrusu Türkiye'de insanların nasıl konuştuğunu anlamaya başladım. Cümlelerim daha iyiydi, sözcüklerimi daha iyi seçiyordum. Öğrenmek zorundaydım.

Denizlispor'daki ilk teknik direktörünüz Giray Bulak'tı. Konuk olduğunuz bir podcast'te orta sahaya çıkan bekleri ilk kez onunla gördüğünüzden bahsediyordunuz değil mi?
- Giray Bulak, çok çok iyi bir teknik direktördür. Bunu ilk kez o mu yaptı bilemem ama ben ilk kez onunla gördüm. Özgür Bayer sağ bek ve Mustafa Keçeli sol bek oynuyordu. Ama orta sahaya çıkıyorlardı, bu da orta saha oyuncusunun ileri gitmesine imkân verirdi. Oyun kurmadan ziyade daha çok bir savunma güvenliği ve topa sahip olma yolu olarak kullandık bunu. Yani şimdi orta sahaya çıkan beklerin oyun kurmaya daha fazla katıldığını görüyoruz. Ama Giray Bulak bu fikre o zaman sahipti. Bunlar yeni fikirler değil.



Denizli'deki en iyi arkadaşlarınız kimlerdi?
- En iyi arkadaşlarım? Fin oyuncu Mikka Multharaju ile gerçekten iyi anlaşıyordum. Zaten bütün yabancı oyuncularla aran iyiydi: Hamidou, Roman Kratochvil, Tomas Abraham. Şu anda Denizlispor'da teknik direktör olan Serhat Gülpınar başta olmaz üzere Türk oyuncularla da çok iyi anlaştık. Mesela İbrahim Çelik, Bülent Ertuğrul. Timuçin Bayazıt çok iyi bir kaptandı. Benim için gerçekten bir abi gibiydi. Ancak Türkiye'ye ilk gittiğimde yaşça büyük oyuncularla çok sorun yaşadım. Çünkü İngiltere'de idman kıran kırana geçer. Sen bana duyarsan, ben de sana saygı duyarım. Türkiye'de ‘abilik' denen şey var: Sana tekme atabilirler ama sen onlara atamazsın. Ben antrenman olup olmadığına aldırış etmezdim ve sert oynardım: Hepsine tekme atardım. Bu yüzden çok kavga ettim. Ama sonra hangi kültürden geldiğimi ve nereli olduğumu anlamaya başladılar. Yani bu saygı meselesi güzel bir şey aslında. Türkiye'deki gençlere iyi geliyor. Bence İngiltere'deki oyunda eksik olan şey bu saygı ve bu abilik. Biraz daha fazla olsaydı iyi olurdu.

Denizlispor'dayken teklifler aldınız…
- Açıkçası Denizlispor'da o zamanlar en iyi oyuncu bendim. Kulüpte oldukça yüksek profilli bir oyuncu olmuştum. En değerli oyuncuydum. Fenerbahçe, Beşiktaş, Galatasaray, sanırım hepsi benimle ilgilendi. Ancak Denizlispor, Trabzonspor'dan iki oyuncuyu takasla getirmek istedi. Trabzonspor'dan para aldılar ve İbrahim Ege'yi ve Mehmet Yılmaz'ı getirdiler. Muhtemelen bir hata yaptım. Denizli'de kalmalı, yoksa İstanbul'a gitmeliydim. Ama kulübün istediği yere gitmem gerekiyordu.

TRABZONSPOR'DA HER ŞEY ÇOK KARIŞIKTI

Trabzonspor'da ilk sezon nasıldı?
- Trabzonspor'a gittiğimde Gökdeniz cezalıydı, Fatih Tekke sakattı. Ben sahadaydım ve oynuyordum, her şey yolundaydı. Sonra işler değişti. Gökdeniz geri geldi, Fatih geri geldi. İyi oynasam bile kendimi yedekte bulurdum. Çünkü çok iyi bir oyuncu olan Ibo Yattara'yı da oynamak zorundaydılar. Galiba bu dönemden itibaren Trabzonspor'dan ayrılana kadar 11 kez ilk 11'de başladım ve altı gol attım. Diğerlerinin hepsi yedekten oyuna girip 15-20 dakika oynadığım maçlardı. Aslında iyi bit takımınız vardı. Öncelikle beni oraya Halilhodzic aldı. Sonra çok değişiklik oldu. Ziya Doğan, sonra Lazaroni, en son olarak Ersun Yanal teknik direktör oldu. Yani iki buçuk sezonda dört antrenörümüz oldu. Sonra birçok yönetim kurulu üyesi değişti. Gerçekten her şey çok karışıktı. Sonra bana çok iyi davranmadılar. Ben bunu hak etmemiştim. Oynasam da, oynamasm da her zaman dürüst, çalışkan bir oyuncu oldum. Artık Türk pasaportum vardı. O zamana kadar B takımında oynuyordum. Yine de bana iyi davranmadılar ve sorunlar çıktı.

TFF tarafından cezaalandırılmasaydınız, sonraki sezon Sivas'a imza atmak üzere miydiniz?
- Trabzonspor bu sözleşme sorununu yaşadık. TFF beni her şeyden suçlu buldu. Çok yüksek bir para cezası verdiler bana. Ayrıca dört ay futbol oynamamı yasakladılar. Yani hem ödenmesi gereken bir para cezası vardı ve hem de yeni kulübe imza attığımda başlayacak dört aylık bir yasak vardı. Sivasspor'la bir ön anlaşma yaptık. Ama “O parayı ödemeyeceğiz” dediler. Trabzonspor da “O hâlâ bizim oyuncumuz” diyordu. Sivasspor beni alamadı çünkü Trabzon yaklaşık iki milyon Euro istiyordu. Böylece anlaşma bozuldu. Bu, başka kulüplerde de iki veya üç kez oldu. Bir diğer talibim Karşıyaka'ydı sanırım. Sonraki bir yıl futboldan uzak kaldıktan sonraydı. Yani değerim düşmüştü.

Sizin için kayıp bir yıldı...
- Kayıp bir yıldı ve gerçekten zor bir dönemdi. Türk kariyerimin de sonu oldu. Gerçekten üzücü çünkü muhtemelen kariyerimi 35-36 yaşında bitirebilirdim. Şimdi de bir İngiliz-Türk olarak antrenörlük veya teknik direktörlük yapıyor olurdum. İspanya ve İngiltere ile iyi ilişkilere sahip biri olarak şu anda Türkiye'de teknik direktörlük yapmak için ideal bir aday olabilirdim.

O kadar uzun süre zihinsel olarak nasıl hissettiniz?
- Zihinsel olarak gerçekten zordu. Ailem bu konuda yardımcı oldu. Babam, ablam, eşim... Hukuki süreç henüz bitmedi, hâlâ devam ediyor. Ne kadar uzun bir süre geçti? 10-12 yıl oldu. Çok para kaybettim. Çok fazla ıstırap çektim. Ama yine de yoluma devam ediyorum ve işte İngiltere'de bu pozisyondayım.

Son olarak, Türkiye Süper Ligi'ni hiç izliyor musunuz?
- İzlemeye çalışıyorum. Genelde saçımı kestirirken berber televizyonu açar ki maçları seyredebileyim. Maç skorlarına bakıyorum elbette. Çağdaş Atan gibi bazı eski takım arkadaşlarım teknik direktör, onların sonuçlarına bakıyorum. Serhat Gülpınar şimdi Denizlispor'da, onların sonuçlarına bakıyorum. Sergen'e karşı oynadığım için Beşiktaş'ı hep izlerim. Fatih Terim Galatasaray'da. Bu yüzden her zaman bakıyorum ve izliyorum. İleride kim bilir?

Röportaj: Alp Ulagay

Fotoğraf: Tolga Ovalı

ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!