comScore

Galatasaray Galatasaray

Jan Olde Riekerink ve Emre Çolak - Galatasaray Köşe Yazısı

27 Nisan 2016, Çarşamba 04:20
Jan Olde Riekerink ve Emre Çolak - Galatasaray Köşe Yazısı

Yazarımız Sinan Yılmaz, Galatasaray'da son dönemde yaşananları ele aldı

FutbolArena - Galatasaray son iki maçta galibiyet alıp taraftarını biraz olsun sevindirdi. Bu süreci yazarımız Sinan Yılmaz kaleme aldı. 


Jan Olde Riekerink ve Emre Çolak


Galatasaray'da son haftalarda nihayet bir toparlanma var. Sakatlıklar sürüyor, belli başlı futbolcularda formsuzluklar da devam ediyor ama Jan Olde Riekerink kendisinden öncekiler gibi mazeret üretmek yerine şansını zorlamayı tercih ediyor. Bazı oyuncuları inatla oynatmaktansa yüzüne bakılmayan isimleri kazanarak (Emre Çolak, Koray Günter) veya bazı kalitesine güvendiği formsuz oyuncuları farklı mevkilerde deneyip form tutmalarını sağlayarak (Podolski, Semih Kaya) yeni bir 11 ile yeni bir yol haritası çizme cesareti gösteriyor. 

 

Emre Çolak ve Lukas Podolski bağlantısı

 

Son Kasımpaşa ve Türkiye Kupası'nda Rize maçları için söylenecek tek şey var... Eğer siz hücuma hareketlilik getiremez, topu rakip yarı alanda oynayamazsanız, Lukas Podolski sizi 10 kişi oynatmaktan başka bir işe yaramaz. Buna karşın siz; hareketli, arzulu, çabuk, genç oyuncularla oynayıp hücumda hareketlilik sağlarsanız, Lukas Podolski sizin için öldürücü bir silah olur ve bulduğu iki pozisyondan birini atar. Son Kasımpaşa maçında 4 tane buldu. 2'si gol, biri yan direk, biri de gol ama hakem hatasıyla ofsayt. Fenerbahçe maçında bir tane buldu gol ama o da hakem hatasıyla ofsayt, Rize deplasmanında bir iki tane buldu. Bir asist, bir gol ve bir de maç başında kaçırdı.

Bu kadar ölümcül bir silahtan yararlanmak için ne yapmak gerekir? Onu taşımak, pozisyona sokmak, ileride baskı yapmak ve hareketli olmak. İyi ama bu hareketliliği 2.5 milyon Euro verilip alınan ve ne kadar temposuz bir oyuncu olduğu zaten bilinen bir isim olan Donk'la sağlamak imkanı var mı? Ön liberoya Donk'u, santrfora Podolski'yi koyan Denizli'nin Lazio maçlarını hatırlayın... Yahu ya rakibi üzerinize çeker, Donk'la alan kapatır, hızlı çabuk forvetiniz varsa kontra atak oynarsınız. Ya da Podolski oynuyorsa, ortasahaya sabit bekleyen bir çapa koymazsınız. Bu çapa ile Podolski aynı anda sahada olursa sizin hatlarınızı kopartacak, sizi hareketsiz kılacaktır.

Hamza Hamzaoğlu, Podolski'nin bitiriciliğini kullanmak için ön taraftaki baskı ve hareketliliği Umut Bulut ile sağlamaya çalışıyordu. Hamzaoğlu'nun Umut'tan beklentisi zaten gol atması değildi. Onunla ilgili konuşurken "Umut'un attırdıklarını görmüyorsunuz" demişti. Bu attırdıkları ifadesini 'asist' sananlar "Ya Umut'un asisti yok ki" dedi komik şekilde. Halbuki topsuz da asist yapılır. Presle de asist yapılır, karamboller yaratarak da asist yapılır ama bunlar istatistik sayfalarına veri olarak düşmez. (Gerçi düşer de, hücum oyuncularının defansif frekanslarını yorumlayabilecek kapasitede istatistik bilen futbol yorumcusu Türkiye'de yok. O yüzden Kuyt'un değerini de anlamadılar, şimdi Olcay'ın değerini de anlamıyorlar) Bunlardan zaten yetenek beklemezsiniz, yeteneği yapacak oyuncularınız vardır. Umut üzerinde farklı beklentiler yaratıp aylarca bunu kangrene çeviren de zaten mevcut Galatasaray yönetimi oldu. Diyeceğim Umut'un çok iyi bir oyuncu olduğu falan değil, doğru kullanıldığında fayda sağlayabileceği. Fatih Terim bunu Galatasaray'da senelerce yaptı, Şenol Güneş Trabzonspor'da yaptı, Milli Takım hocaları da yaptı. Mancini de yaptı. Şimdi Riekerink de yapıyor. Kasımpaşa maçı 2. yarısının ilk yarıya göre rakip kaleye daha yakın oynanma nedeni o kadar bariz ki! 

Sözün özü, Hamzaoğlu döneminde sezon başı Podolski çok formdayken, bunu Umut'la sağlıyordu Galatasaray. Bugün Taffarel, Mustafa Denizli ve Orhan Atik dönemlerinden sonra Podolski tekrar kendisini göstermeye başladı ve bunu da Jan Olde Riekerink önce Emre Çolak'la sağladı. Son 2 maçtaki 7 gol ve bol pozisyon bulma becerisinin ardında Riekerink'in birbirine bağladığı iki isim vardı. Emre Çolak ve Lukas Podolski. 

 

Emre Çolak, Volkan Şen ve futbolcu üretimi üzerine...

 

Emre Çolak için her zaman söylediğim bir şey var. "20 maç üst üste ilk 11 oynasın, gerçek kalitesini o zaman göreceğiz." Maalesef 6 yıldır hiç 20 maç üst üste oynayamadı. 2011-2012'de ikinci devre oynadı şampiyonluk yolunda çok da verimli oldu. Yaz transfer döneminde bir Amrabat, bir Hamit derken yine yedeğin yedeğine atıldı. Geçen sene yine 2. devre art arda oynadı, yine şampiyonlukta pay sahibi oldu ve yine bu sene başı Podolski transferi sonrası kenara atıldı ki, Hamza Hamzaoğlu çok beğendiğim bir Teknik Direktör olmasına rağmen bence sezon başındaki en önemli hatası buydu. Emre şu an itibariyle 8 maçtır üst üste ilk 11 oynuyor ve son 4 maçta 2 gol, bir asist ile kendisini göstermeye başladı. Dahası hücuma hareketlilik, canlılık getirdi. Podolski'ye pozisyon üretmeye başladı ve Podolski de kendisine geldi.

Emre Galatasaray'ın en çok deneyen, hücumda en inatçı, iştahlı futbolcusu. O kadar çok deniyor ki, sürekli faul alıyor, adam geçiyor, verkaçlar yapıyor ve nihayetinde rakibin savunma dengesini bozuyor. Ön yargılı olanlar hemen pas hatalarını parmakla gösteriyor. İyi ama isabetliler? Hakkında Podolski'ye kasten pas atmıyor diye yazılar yazılıyor ama Çaykur Rizespor maçı durum 0-0'ken Podolski'ye attığı 30 metrelik bir pas var. Podolski kaleciye karşı karşıya dışarı vurdu. O pası atmak her babayiğidin harcı değil. Son Kasımpaşa maçında yaptığı asistteki dokunuş da öyle. İyi ama biz tribünlerde ve basında bu çocuğa 'akıllı değil' 'zekası eksik' diyorduk. Zekası eksik adam o topu öyle kaldırmayı düşünemez. Türkiye'de entelektüel kesimin şu konuda büyük bir ukalalığı ve yanılgısı var. Bu siyasi alanda da çok rahatsız edici bir ukalalık ama ona hiç değinmek istemiyorum. Futbol üzerinden gideyim. Bu ukalalığı yaratan da ego... Zekayı; eğitime ve entelektüelliğe özgü bir şey sanıyorlar! Yani zeka sadece onlarda, iyi eğitim almış bireylerde varmış gibi davranıyorlar! Halbuki zeka ile kültür, bilgi, birikim, entelektüellik bambaşka kavramlar. Sergen Yalçın da apaçiydi. Hagi de kültürel olarak çok eksik bir adamdı, Maradona da öyle... Bunlara zeki değil denilebilir mi? Benim hayatımda gördüğüm en zeki adam (askerde tanışmıştım) okuma yazma bilmeyen bir çocuktu. Entelektüel kesim sporda; görünüşünü, konuşmasını, tarzını beğenmediği sporcuları acımasızca yargılıyor. Ve bu acımasızlık, genç sporcunun hayatını, mesleğini, kariyerini bitirebilecek kadar ileri gidip, iftiralara dahi uzanabiliyor... İşte Emre Çolak'ın Podolski'ye pas atmadığını iddia etmek gibi. Bu yanlışları; yapıcı değil de yıkıcı sonuçlar doğurabilecek eleştirileri geçmiş yıllarda ben de yaptım ve şimdi ne kadar yanlış olduğunu fark ettiğim için biraz da sıkılarak yazıyorum.

Şunu diyeceğim. Almanya'ya göç etmiş Türk veya Arap bir ailenin çocuğu apaçi değil mi sanıyorsunuz? Kültürel olarak çok önemli birikime sahip mi sanıyorsunuz? Emre Çolak'tan farkı var mı sanıyorsunuz? Peki onlar nasıl büyük futbolcu oluyor? Biz sürekli, beklentileri karşılayamayan, gelişemeyen futbolcu genci suçluyoruz ama çok daha sınırlı ham maddeyle (Hollanda'nın nüfusu Türkiye'nin 5'te 1'i) bizden 10 kat fazla futbolcu üreten Hollanda, bu futbolcuları üniversitelerden mi topluyor? Bunların hiçbirinin Emre Çolak'tan farkı yok ama onlar yetiştiriyor, biz ise kafasına bastırıyoruz!

Hollanda Ligi'nde yaş ortalaması 22. Bizde 28. Lütfen bir iki tane Hollanda Ligi maçı izleyin. 22 yaşında futbolcuların ne saçma hatalar, ne yanlış fauller yaptığını göreceksiniz. Onlarca hata oluyor ama taraftar da, teknik heyetler de o futbolcuların henüz eğitim aşamasında olduğunun farkında. Şuursuz bir yarışmacılıkla en küçük hatasında çocuğun kafasına vurup 20 maç kesmiyorlar. Emre Çolak'a bu güne kadar en ılımlı yaklaşan iki Teknik Direktör Frank Rijkaard ve Jan Olde Riekerink. Muhtemelen Emre Çolak Türkiye'de değil, Hollanda'da yetişmiş bir ham madde olsaydı ondan Sneijder yapılabileceği iyi biliyorlardı. İkisinin de 'en iyi futbolcu yetiştiren ülke' Hollanda'dan olması tesadüf değil. Veya Ferhat Öztorun, Uğur Uçar bekleriyle Fenerbahçe derbisine çıkan adamın Belçikalı Eric Gerets olması da tesadüf değil! Geçen Riekerink şöyle demiş "Bir bitkiyi ektikten sonra başına dikilip "büyü" diye bağırırsanız bitki büyümez. Suyunu vermek, bakımını yapmak, ilgilenmek ve sabretmek zorundasınız. Futbolcu da böyledir"

Aa olur mu? Biz ilk hatasında tepesine bineriz, "apaçi", "ergen", "zekası kıt" gibi aşağılamalarla çocuğu bezdiririz. Yaptığı hataları unutmaz, affetmez, kafasına kakarız. Çocuğun kendisine gelmesi ve bu baskıyı kaldırmayı öğrenmesi yıllar sürer ve 25 yaşından sonra birkaç sene kaliteli futbol izleriz. Selçuk İnan'ın üst seviyesi 5-6 yıl ve yaşlandı bile. Burak Yılmaz da öyle. Halbuki Sneijder 10 yılı aşkındır bu seviyede. Çünkü Hollandalılar ona, bizim Emre Çolak'a yaptığımızı yapmadı. Biz Emre Çolak'a 22 yaşına kadar 10 maçta şans verdiysek Hollandalılar Sneijder'e 100 maçta tecrübe edecek bolca zamanı verdi. Tecrübe etmesini, yani öğrenmesini sürekli onu oynatarak sağladılar. Futbol en iyi sahada öğrenilir. O yüzden bir genç oyuncunun gelişmesi için en önemli koşul, oynamasıdır. Hata yapa yapa oynaması! Öğrenmenin en önemli koşulu o yüzden tecrübe zaten. Birçok top kaybı yapacak ki, kendi sahasından çıkarken top kaybetmenin ne kadar acı sonuçları olduğunu daha iyi öğrenecek. Emre Çolak'ın bireysel olarak yaptığı en büyük hata da bu aslında. Bu yaşa kadar hiç kiralık olarak gitmedi. Seneye gitsin Anadolu takımına 30 maç ilk 11'de oynasın, bir sonraki sene Volkan Şen gibi üç büyükler peşine takılır. 

Herkes şöyle diyecek. "İyi diyorsun da Emre Çolak'a bir sürü şans verildi ama değerlendiremedi"

Şans vermek ile sabır göstermek tamamen farklı şeyler. Biz sabretmenin tam olarak ne anlama geldiğini bile bilmiyoruz. Sabretmek x yıllık sözleşmen var, haydi oyna bakalım deyip kenara çekilmek, yatıp uyumak değil. Hata yaptığında da yanında olmak. Onunla birlikte emek vermek ve acı çekmek demek. Sabretmek beklemek değil, dayanmak! Şans vermek kolay iş zaten. Şansı değerlendirenler de zaten çok büyük potansiyeller. Onları kazanmakta mesele de yok, marifet de yok. Hagi'ye 1982-83'te tek maçta şans vermişler o kadar müthiş oynamış ki kısa süre sonra, 18 yaşında Romanya Milli Takım kaptanı yapmış zamanın Romanya Milli Takım hocası Lucescu. Messi'ye yanılmıyorsam Juventus maçında şans veriyor Rijkaard, o dönem bütün Juventus defansı ağzı açık izliyor. Arda'ya Mlada Boleslav maçında bir şans verildi 45 dakikada öyle bir performans gösterdi ki, ben yıldızım diye bağırdı! Ribery öyleydi, Maradona öyleymiş. Çok büyük yıldız adayları en küçük şansta hemen kendisini gösterir zaten. Bunları oynatmak marifet değildir onlar zaten parlıyordur. Ama diğer genç futbolcuların %95'i şans vermekle değil, sabırla gelişir. Tecrübe etmesi için zaman tanımak ve sabır göstermek gerekir. Maradona'lar, Hagi'ler kadar özel olmayan bitkilerin başında sabırla beklemeli, emek harcamalısınız. Beklemezseniz 25'ine kadar kendi başına gelişsin diye kenarda bırakırsınız. Emre Çolak geçen sezon 1200 küsur dakika oynamasına rağmen en çok şut pası veren 4. oyuncuydu ve 2500 dakika oynayan, yani kendisinden iki kat fazla oynayan Kuyt'ların hemen arkasındaydı. Yani o kadar çok hareketli, o kadar çok iştahlıydı ki 2500 küsur dakika oynasa diğer tüm futbolculardan neredeyse 2 kat fazla faul alacak, 2 kat fazla şut pası verecek, iki kat fazla adam geçecekti. Son Kasımpaşa maçında ilk gol öncesi faulü alan da Emre çünkü sürekli oralara girip faul alıyor, verkaçlar yapıyor. En çok adam geçen, en çok faul alan hep o. Çünkü hareketli. Bizim Türkiye'de 28+ yaş ortalamasındaki oyuncular 5 pozisyona giriyor 1-2 tane atıyor oh pohpohlanıyorlar. İşte Cardozo gibi. Sonra Avrupa'ya gidiyoruz. Avrupa'da takımlar çok çok daha genç, çok çok daha iştahlı. Onlar 20 kere geliyor 4 tane atıyor. Biz 5 kere gidemiyoruz bir tane bile atamıyoruz. Türkiye'de kağnı gibi yavaş, az hatalı, az pozisyona girip, çok yüzdeli atan oyuncular, Avrupa'da arap atı gibi koşan meslektaşları karşısında nal topluyor. Biz hataya tahammülsüz ve sabırsız bir futbol ülkesiyiz. O yüzden yaş ortalamamız 28+ O yüzden yetiştiremiyoruz. Oyuncularımız az hata yapıyor ama çoooook yavaş oynuyor. Tersi Avrupa'da sorumluluk alanı hata yapsa da destekliyorlar. Önemli olan denemesi, istemesi olarak bakıyorlar. Fakat bizde dikkat edin en çok tepki çekenler, en kötü oynadığı düşünülenler en çok isteyenler, en çok sorumluluk alanlardır. Örnek Olcay Şahan, Emre Çolak... Sorumluluktan kaçan, top ayağıma gelse de vursam diye bekleyenler de hep pohpohlanır. Trabzonspor - İnter maçına gitmiştim Avni Aker'e, Burak Yılmaz o sezon 33 gol atmıştı. Müthiş dinamik, o kadar çok depar atıyor ki, İnterli savunmacılar bıktı, sinir oldu. Fakat o maçta bir top kontrol hatası yaptı diye 100 kişiden küfür yedi Burak. Cardozo'ya etmezler. Çünkü Cardozo çok estetik, hata yapmaz, öyle kötü top kontrolü yapmaz ama armut piş ağzıma düş diye bekler. Burak, Trabzonspor kariyerinde Cardozo'dan 5 kat faydalı olmuştur ama 3 poziyona girip 1 tane atan Cardozo ilah olur 20 pozisyona girip 3 atan Burak'a küfür edilir. 

Sonra da Avrupa'da neden rakipler çok hızlı, bizimkileri nasıl ezip geçiyorlar diye ağlarız. Ee sorumluluk alanın, koşup mücadele edenin kafasına vurdun da ondan. Futbolda az koşarsan, az pozisyon kaybeder ve az hata yaparsın. Bizim 28+ yaş ligimizde futbolcu arkadaşlarımız bunu iyi bilir. 

 

Kazanmak mı? Kaybetmek mi?

 

Basın ve taraftar o kadar yıpratıcı, o kadar öğütücü ki, en yetenekli futbolcularımız 25 yaşına kadar kendisini bulamıyor! Burak 20'li yaşlarının başında Tigana ile bir çıkış yaptı biraz sivrilince kafasına vurduk senelerce toparlayamadı ve Trabzonspor'da tekrar kendisine gelmeye başladığında 25 yaşını geçmişti! Selçuk İnan öyle, Caner Erkin öyle, Volkan Şen öyle... Volkan Şen 3 sene önce Trabzonspor'dan maçta ağlatılarak, futbolcu değil diye gönderildi. Geçen sene futbola dönebildi! Bugün 28 yaşında, futbola dönebildiği yaş Şenol Güneş sayesinde 27. Şenol Güneş'e denk gelmese belki yok olacak. Alper Potuk bu sene nihayet Fenerbahçe baskısını kaldırmaya başladı, çıkış yapabildiği yaş 24... Arda Turan Atletico Madrid'e kaçmasa az daha bitiriyorduk. Arabası kılı tüyü derken, acımasız eleştiriler bitmiyordu. Geçen tesadüfen gözüme çarptı. Emre Çolak 2009-2010 sezonu twitter açmış, 2-3 ay kullanıp kapatmış, son twitlerinden biri şöyle bir şeydi. "A Takıma çıkınca Arda abiyi daha iyi anladım. Burada baskıyı kaldırmak çok zor"

Dostoyevski'nin Ezilenler adlı romanında, yalancı ve her ortamda farklı karaktere bürünen samimiyetsiz bir adama söylettiği bir söz var. Adam romanın bir bölümünde sarhoş olup nihayet samimi şekilde konuşabildiği bir anda şöyle diyor... "Fazla erdemlilik, bencillikten gelir"

Bu söz benim anladığım şekliyle şu anlamda kullanılmış. İnsanlar bir başkasından çok fazla beklenti içine girdiğinde bu çoğu zaman kendi bencilliği yüzünden oluyor. İstiyoruz ki, karşımızdaki hiç hata yapmasın, hiç ayıbı olmasın, hiç sorunu olmasın... X takım kaptanı şöyle erdemli olsun, şöyle mükemmel olsun... Peki böyle bir istek ne kadar haklı, ne kadar vicdanlı? Örnek veriyorum Selçuk İnan... Yaklaşık 5 sezondur Galatasaray'da oynuyor. ilk 2 senesi mükemmeldi sonra bir düşüş yaşadı, geçen sezon ikinci yarı takımı şampiyonluğa götüren kilit isimlerden biri, bu sezon yine takımın bana göre en iyi iki oyuncusundan biri, diğeri de Podolski. 5 sezonda sadece bir sezon kötü. Her sezon neredeyse 40+ maçı var. Kolay kolay sakatlanmıyor, yoruldum demiyor, cezalı duruma düşmemeye çalışıyor. Böyle bir oyuncu 2 sene önce neymiş taraftara kızmış da formasını çıkarmış diye yemediği hakaret, küfür kalmıyor. Unutulmuyor da... İyi de bu ne bencillik? Bu kadar çok 'erdem' beklerken, en büyük 'erdem'in 'affetmek', 'hoşgörü' olduğunu nasıl unutuyorsunuz? Karşınızdakinden beklediğiniz kadar erdem sahibiyseniz bir de 'affetme' erdemini hatırlamayı deneyin! Mesela bu vitrindeki oyuncuları sağından solundan kılından tüyünden eleştiren bizler günlük hayatlarımızda hatasız insanlar mıyız? Apaçi dediğimiz çocukların yaşlarında biz farklı mıydık? Ben değildim. Lütfedip 20'li yaşlarınızın başlarında nasıl kararlar verdiğinizi bir hatırlayın.

Vitrindeki zengin, güçlü, popüler vs olanı eleştirmek her zaman alkışlanıyor, o yüzden yorumcular yazarlar bu kadar yapıcılıktan uzak, bu kadar yıkıcı. "Takım arkadaşına bilerek pas vermediği" kadar büyük bir iddiayı 60-70 yaşlarında, eskiden kendisi de futbol oynamış bir gazeteci, bu kadar kolaylıkla dillendirebiliyor! Serdar Kurtuluş'a "Ağlama abi sen futbolcusun" diye bağıracak kadar kafayı yiyorlar mesela. Eski Galatasaraylı Evren o yüzden televizyondan Selçuk İnan'a bu kadar ağır eleştiriler getirebiliyor. Çünkü bunlar seviliyor... Popüler olana acımasızca saldırmak aslında bir psikolojik zaaf, altında bir kıskançlık içgüdüsü de var.

Türkiye senelerdir futbolcu üretemiyor. Milli Takım son dönemde başarılı oldu ama kendi ürettikleriyle değil! Takımın yarısı Almanya'nın ürettiği futbolcular. Cenk Tosun'u, Frei'yi, Yasin'i, Töre'yi, Şahan'ı, Çalhanoğlu'nu, Nuri'yi, Toprak'ı, Yunus'u daha unuttuğum başka Milli futbolcuları biz üretmedik. Bunun yabancı yasağı, kuralı vs ile ilgisi de yok. İspanya'dan futbolcu fışkırıyor ama yabancı yasakladıkları yok. Adamlar huzur, mutluluk, sevgi ortamını sağlamış, futbol oynamanın mutluluğunun bilinciyle oynuyor ve üretiyor.

Duygun Yarsuvat geçen gün konuşmasında şöyle demiş "Sevginin olmadığı yerde başarı olmaz" Ünal Aysal da geçen günlerde şöyle demişti "Bir çocuk bile 9 ayda oluyor" Yani 3 kupa benim sayemde demek istiyor Aysal... Katkısı şüphesiz var ama Aysal, Prandelli ile 2 ay daha kalsaydı bugün göğüsünde 4 yıldız olan takım Fenerbahçe'ydi. Bunu da herkes çok iyi biliyor.

Duygun Yarsuvan, Ali Dürüst, Albayrak geldi... Bir huzur, mutluluk, sevgi ortamı yarattılar, doğru hocayı getirdiler ve başarılı oldular. Yarsuvat zaten bir sporcu da değil hukukçu. Çok mu büyük spor adamı? Değil tabii ki. Ama bir ekip başarısı için egonun değil huzur ortamının faydalı olduğunu çok iyi bilecek kadar, insanları tanıyan bir hukukçu. O ve ekibi ayrıldıktan sonra Galatasaray'ın yine dağıldığını gördük. Tesadüf mü? Değil! Çünkü Yarsuvat izole bir huzur ortamı yaratırken, Özbek ve yönetimi sadece dedikodu yarattı. "X transferi biz istemedik", "Y transferi Hoca aldırmadı" "Melo'yu Hamza hoca göndertti", Takımı Ahmet çalıştırmamış, Mehmet şöyle demiş, Hasan böyle yapmış... Hep dedikodu... Böyle bir ortamda sevgi veya başarı mümkün mü?

Fatih İşbecer çok başarılı bir iş adamıymış, sıfırdan zengin olmuş. Biz bu akıllı telefonları falan bilmezken, akıllı telefonlar üzerine uygulamalar mı yapmış ne olmuşsa zengin olmuş. Kendisi için 'dahi' diyorlardı. Doğrudur... Ben onun uzmanlığını o kadar bilmiyorum ki, kendisinin tam olarak ne iş yaptığını şuan açıklayamıyorum bile. Fakat alanında bu kadar uzman bir bilgisayar mühendisi insan yönetmekten veya futboldan anlayacak diye bir şey yok! Çok büyük bir mühendis olabilirsin ama Spor Kulübü yönetemezsin. Sporda kazanan ekiplerin huzur ortamında yetişeceğini bilmezsen, senede 4 hoca gönderir 5.'yi getirirsin. O kadar amatörler ki, "5 hoca yok abartmayın, Taffarel, Orhan Atik geçiciydi" diyorlar. Yahu Taffarel geçene kadar zaten iş işten geçti. Orhan Atik de geçene kadar zaten toparlanma süreci geçti. O geçen 4-5 maçın ne kadar uzun süreli bir zarar olduğunu anlayamıyorlar. O Taffarel ve Atik dönemleri geçene kadar zaten uyum da geçiyor. Bakın Orhan hoca yerine direkt Denizli'den bir gün sonra Riekerink gelse bugün muhtemelen 2-3 puan daha fazla toplanacağı gibi Galatasaray daha da uyumlu olacaktı. Çünkü bu iş bir süreç. Her gelenin kendi düzenini kuracağını ve zamanla bu düzenin güçleneceğini bile bilemeyecek kadar amatörler! 

Roberto Mancini ile anlaşıldı adam hemen Juventus maçına bir gün kala gelip maça çıktı. Manyak mıydı adam? Hayır ne kadar erken başlarsa, dağılan düzenin o kadar hızlı toparlanacağını biliyordu. Nitekim sene sonu lig 2.'si ve Türkiye Kupası kazananı, ayrıca Şampiyonlar Ligi'nde de Juventus'u eleyen hoca olarak bıraktı. Eğer Denizli gibi 3-4 maç geç gelseydi o hedeflerden bir veya birkaçının zaten kaçmış olacağını biliyordu. 

Toparlayayım... 

Riekerink, birilerini suçlu göstermek, 'budarız', 'ceza veririz' diye göz korkutmak yerine insan kazanmaya çalışıyor. Şuan oyun hala daha beklenenin çok uzağında. Başarılı olabilir veya finalde Fenerbahçe'ye kaybedip ligi ilk 5'te bitiremeyedebilir ama eğer bu başarısızlık gerçekleşir ve ceza en az 2 yıla çıkarsa, yani Galatasaray'ın geleceğinde böyle büyük bir yara açılırsa, bunun suçlusu binde bir bile Riekerink olmayacak.


ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!