comScore

Galatasaray Galatasaray

Podolski'nin öğrencisi Sinan Gümüş

01 Şubat 2016, Pazartesi 21:26
Podolski'nin öğrencisi Sinan Gümüş

Yazarımız Sinan Yılmaz, Galatasaray'ın Gaziantepspor ile oynadığı maçı kaleme aldı.

FutbolArena - Galatasaray Türkiye Kupası son 16 turunda Gaziantepspor'u 3-1 yendi ve çeyrek finale yükseldi. Yazarımız Sinan Yılmaz bu maçın analizini yaptı...

Podolski'nin öğrencisi Sinan Gümüş

 
Sinan Gümüş'ün en iyi maçıydı. Bugüne kadar en önemli sorununun özgüven olduğunu düşünüyordum. Top almaya korkuyor, driplinge korkuyor, şuta korkuyordu. Kupada ve ardından Lukas Podolski'nin sakatlığında oynamaya başladı ve goller attıkça özgüveni yerine geldi. Hala çekingen, hala çok kendine güvenen bir oyuncu değil ama o çekingenliğini yavaş yavaş üzerinden atıyor. Attıkça da bir yıldız gibi parlıyor. 
 
Bugün de golünü attı, hızını, çabukluğunu iyi kullandı ama golden sonra yine yardımcı rollere büründü. Halbuki hayır! Sinan yardımcı olamaz, Umut yardımcı olur, Yasin yardımcı olur ama Sinan 'yıldız' olmak zorunda. Yetenekleri Sinan'ın yıldız olmasını, sorumluluk almasını şart koşuyor. Yasin'in olmayan şut yeteneğine rağmen var olan aşırı özgüveni Sinan'da olsa şimdiye çoktan patlardı. Yardımcı role asla bürünmemeli Sinan. Robben'den, Ronaldo'dan, Messi'den yardımcı oyuncu olmaz. O, kanattan kat edecek ve şut ile asistlerle karar verecek! O sağdan topu alıp solla içeri kat ederken Burak veya diğer oyuncular çapraz koşularla onun önünü açıyor ama o 'ağabeylerine' asist yapmaya çalışıyor. Hayır bunu asla yapmamalı ve Podolski gibi o pozisyonları şutlarla değerlendirmeli. Ancak çok müsait pozisyonlar olduğunda asist çıkarmalı. Taça veya korner direğine doğru çapraz koşan adama topu versen bile oradan dönüp şut atması çok zor, ne yapabilir? Dönüp orta kesebilir. Tam tersi senin ise önün açık... İlk yarının sonunda iki kez Burak'a, ikinci yarıda bir kez Selçuk'a verdi aynı pozisyonda. 3'ünden de sonuç çıkmadı. Halbuki o 3 pozisyonda önü açıktı, şut çekse en az birini kaleye sokacak kapasitede bir sol ayağa sahip Sinan. Bakın Podolski'ye... Maçı izlerken "Sinan bu Podolski'den çok şey öğrenmiş" dedim. Onun gibi alıyor, onun gibi dönüyor... Güzel ama onun gibi de vuracak, korkmayacak. Birinin bu çocuğu sürekli sorumluluk almak için cesaretlendirmesi lazım. Geri kalan eksikleri giderilir. 60'tan sonra oyundan çok ciddi düştü, kondisyonu 90 dakikalık değil ama o düzeltilir. Linnes'e pek yardıma gelmedi ama o da düzeltilir... Bunlar küçük iş, sıkı çalışmalar ve sürekli oynayarak olur. Zor iş mental olan. Sorumluluk alıp 'yıldız' olabilecek mental gücü gösterebilecek mi? Mesele o. 
 

Kısa yorgan Umut Bulut... 

 
Umut yardımcı rolünü iyi oynadı. Burak ve Sinan'ın düşük yaptığı savunma yardımını ekstra yaptı. Burak'ın hiç yapmadığı presi yaptı ve fakat yeteneksiz olduğu için bir sol kanadın yapmasını bekleyeceğiniz hiçbir şey yapamadı. Galatasaray'ın soldan üretememesine neden oldu. Tabi çok beklendik bir şey. Umut'u oynatan zaten Umut'un bazı faydalarını kullanmak için bazı şeyleri feda etmek zorunda. Umut çift santrfor oynamadıkça, tek santrfor veya kanat/forvet oynadıkça bu böyle olmak zorunda. Boyu kısa bir yorganla uyumak gibi. Bir tarafını örtersin, öbür tarafın açılır... 
 

'Kaçak avcı' Burak Yılmaz

 

Burak Yılmaz'a gelirsek sadece gol atmak için oynuyor. Oyun içinde hiç yok. Hamzaoğlu'nun onu dönüştürdüğü rolden tamamen kaçmış. Yine çok sık ofsayta düşmeye başladı çünkü top almakla falan ilgilenmiyor, sadece gole gitmek istiyor.. Bu anlatacağım aslında uzun bir konu... 21 yy'da artık takımlar 11 kişi oynamak zorunda. "İleride 'poacher' denen sadece ceza sahası içi golcüsü bir oyuncu bırakayım. O oyuncu hiç gelip top alışverişine girmesin, hiç gelip savunmada topun arkasına geçmesin, hiç gidip rakip stoperlere basmasın sadece ceza sahasında hareketli, sinsi ve iyi vuruşçu olsun ve rakibi avlasın." Poacher da zaten İngilizce'de 'kaçak avcı' demekmiş. Ligimizde son yıllarda en bilineni kim bu tip santrforların? Gekas! Topla buluşma sayısı maç başına her zaman en düşük futbolcudur. Kaleciler bile ondan daha çok topla oynar. Asla ayağına top almaz, rakip savunma oyuncularına baskı yapmaz, savunmada topun arkasına geçmez sadece golü koklar. Bu adamlar iyi gol istatistiği yapar, yaptıkları iş de (sinsilik, avcılık) karizmatik bir iş olduğu için sevilirler ama takım oyununa katkıları sıfırdır. Dünya futbolunda bu tip santrforlar kalmadı. İzlemeyi ne kadar özlesek de bunlar takımlarını 10 kişi bırakan oyuncular. Burak'ı Fatih Terim, "Sen baskı yapacaksın" diye zorlardı. Kenar ortalarda dağıtacaksın, çıkacak ve vuracaksın diye zorlardı... O dönem Burak makine gibi bir golcüydü. Atmadığı gol çeşidi yoktu ve müthiş faydalıydı. Sonra Drogba gelince onun etrafında 'yancı' olmaya başladı, ondan düşenleri hızıyla ve sezileriyle toplayıp gol yapıyordu. Burak'ın yeteneksiz olduğu için zeki bir oyuncu olmadığını düşünüyoruz ama hiç alakası yok. Burak çakal gibi sinsi bir golcü... Drogba'dan sonra Prandelli döneminde de (Drogba gidince) en öne geçti ve poacher'lığa döndü. Çünkü yapması zevkli bir iş bu. Zor olan pres'i, zor olan savunmada topun arkasına geçmeyi, zor olan hücumda pas organizasyonuna katılmayı yapmıyorsunuz. Tek göreviniz ceza sahasında hareketli olup gol atmak. Bir de Burak pas ve top kontrol konusunda yeteneksiz olduğu için bu işlerden kaçtı. Hamzaoğlu ise gelir gelmez hatırlayın onu en uçtan çekti ve Umut'un arkasına 2. forvet gibi koydu. "Hayır kaçamazsın bu işleri yapacaksın" dedi. "Pas alıp- vereceksin, duvar olacaksın..." Burak bunu bir süre yaptı, gayet başarılı da oldu ama sonra yine kaçak dövüşmeye başladı. Sonra Hamzaoğlu ile tartıştı. Sonra Hamzaoğlu tarafından sene başı yedek bırakıldı ve sonra Denizli geldiğinde de (Denizli Burak'ı çok beğendiği için Burak da Denizli'nin gelmesini çok istiyordu, ilk golünden sonra Kasımpaşa maçında koşup Denizli'ye sarılmıştı, Denizli de 'bana gelme' demişti hatta) yine 'kaçak' avcı olup eski dönemine döndü. İyi ama Burak, sadece bu işi yaptığı sürece 'iyi' bir oyuncu değil. Zaten öyle bir poacher kadar, Javier Hernandez, Gekas kadar avcı, bunlar kadar iyi vuruşçu da değil. Ortalama üstü vuruşçu ve uzun mesafedeki hızını da kullanarak da iyi bir gol koşucusu. Gol pozisyonuna girmek konusunda sezileri hayli yüksek ama bu özellikler de üst düzey bir poacher için yetmez. Çabukluk da lazım, Burak kendi ekseni etrafında o kadar çabuk değil. Burak "sadece bu işi yapacağım, poacher olacağım" derse tıpkı Prandelli dönemindeki gibi sıradanlaşır, faydasızlaşır. Ve Terim'in yaptırdığı gibi baskı yapmaz, Hamzaoğlu'nun yaptırdığı gibi top alış-verişine katılmazsa Burak asla 2.8 milyon alacak bir golcü olamaz. Burak poacher olacaksa Gekas var onun çeyreği kadar maaşa ondan daha iyi poacher olur! Üstelik Burak 30'a geldi. Yavaş yavaş hızını kaybetmeye de başlıyor! Denizli şimdi Burak'ın istediğini oynamasına izin veriyor ama bu Galatasaray'ın faydasına değil! Burak Osmanlıspor'a da çok güzel gol attı ama o kadar faydasız oynadı ki, Galatasaray kendi sahasından çıkamadı. Ortasaha oyuncuları hücumcular boşa çıksın da pas atabilelim diye kıvrandı. Sinan da o maçta hareketsizdi, sürekli sorumluluk almak için henüz korkuyor yukarıda dediğim gibi... Yani yarın öbür gün zor bir rakibe karşı veya bir deplasman maçında böyle olmaz bu iş! 

 

Martin Linnes'in değeri...

 
Maç saatinde futbol izlemek için biraz yorgundum ve İngmar Bergman'ın Persona filmini izledim (Sinemaseverlere öneririm) Bugün ise maçın kaydını ileri geri oynatarak daha sakin kafayla maçı irdeleme fırsatım oldu. Martin Linnes tam beklediğim gibi bir oyuncu çıktı. Maç boyu 30 kere bindirecek bir adam. Gel gelelim iyi bir ortacı değil. Çok da normal, kuzeylilerden öyle muz orta kesmesini, çok yaratıcı işler yapmasını pek beklememek lazım. Dinamizmi, iş disiplini Galatasaray'a çok şey katacak. Buna karşın yorumcu Evren Turan da biraz taraftara oynamış :) Benim de yaptığım kötü bir huyu var yorumcuların, bazıları için erken hevesleniyoruz. Dün Evren Turan çok abarttı mesela... Şimdi Linnes çok yeni olduğu için herkes abartacak, kötü ortaları görmezden gelinecek çok bindirmesi övülecek ama 1-2 sene içinde Linnes ismi eskidikçe şöyle denilecek "Bir tane isabetli ortası yok!" Bunlar olacak... Bunlar Telles'e de kronolojik olarak adım adım oldu. Önce herkes çok övdü, sonra duruldu, sonra 'bir tane isabetli ortası' dediler. Fakat şu önemli. Linnes bu profesyonelliği sayesinde, bu fizik dayanıklılığı sayesinde faydalı bir isim olacak. Korkum şu... İbrahim Üzülmez müthiş faydalı bir adamdı, değeri bilinmedi. Ümit Özat da öyle faydalı bir bekti, değeri bilinmedi. Sabri'nin çok iyi olduğu dönemler vardı 2008, 2009 yılları ama o dönemler de es geçtik çünkü yeteneği yüksek olmayan oyuncuyu pek sevmiyoruz... Umarım bu estetik orta kesememesi, yaratıcılık olarak ekstra işler yapmayacak olması Linnes için bir dezavantaj olmaz. Benim çok beğendiğim tip oyunculardandır ama futbol 'seyircisi' pek sevmez. Şaşırtıcı da değildir. Teknik yönden bakanlar, analizciler, teknik direktörler Ümit Özat, Üzülmez, Khedira, Kiessling, Flamini vb gibi fizikli ve dayanıklı profesyonelleri çok sever. Fakat 'seyirci' seyir zevki, estetik arar! Umarım Norveçli bu estetik arzusuna kurban edilmez. Aynı konu Carole için de geçerli! Bu ikisi Galatasaray'a lazım. Bunların fiziği, dayanıklılığı çok lazım!
 

Ryan Donk'un eksiği... 

 
Ryan Donk son 2-3 yılda defalarca canlı izlediğim bir oyuncu (Kasımpaşa'nın iç saha maçlarına sık sık giderim) zaten ne oynayacağını çok iyi biliyordum. Önemli avantajları var ama tempo yok, agresiflik, hırs, hız yok! 3 yıllık 6.250 milyon Euro'luk ölü yatırım var. İdare eder ama 'ideal' olmaz. O da biraz Umut gibi... Artıları var ama eksileri de bayağı var. Yorgan bazı yerleri çok iyi örtüp kapatıyor ama başka açıklar bırakıyor. 

ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!