comScore

Galatasaray Galatasaray

Galatasaray'da Hamza Hamzaoğlu dönemi nasıl bitti?

21 Kasım 2015, Cumartesi 05:26
Galatasaray'da Hamza Hamzaoğlu dönemi nasıl bitti?

Yazarımız Sinan Yılmaz, Hamza Hamzaoğlu döneminin sonuyla ilgili bir köşe yazısı kaleme aldı.

FutbolArena - Basında çıkan haberler nasıl okunmalı, Hamzaoğlu nasıl ve neden gönderildi?

PR

8 yılı geçmiş... Üniversite 2. sınıfın başından bu yana, tüm dünyada en çok oynanan 'Teknik Dirketörlük' oyunu olan Football Manager'in Türkiye Ligleri araştırmacılarından biriyim.
 
Football Manager'e (FM kısaca) 2014'te yanılmıyorsam, yeni macera türleri eklendi. İşte "Borç batağındaki bir kulübü nasıl kurtarırsınız?" veyahut "Düşme potasındaki bir takımı nasıl çıkarırsınız" Bu görevlerden birini yapayım dedim. Oyunda en büyük zevkim olan alt ligden takım alıp yukarılara tırmanmak için de 1. Ligin dibinden bir takım aldım 13. haftadan 25. haftaya kadar takımın başındaydım. Aldığım takım mali kriz içinde oyuncuları kaçmış bir takımdı. Birçok maçta 18'i tamamlamak için altyapıdan çocukları çağırıyordum. 12 maçta sadece 3 galibiyet alabildim ve yollarımız ayrıldı. Kalan 9 haftada da bir daha o takım galibiyet göremedi ve küme düştü. Hatta sonraki senelerde de dibe vurdu. Bir süre bekledikten sonra ertesi sezonun 5. haftasında 2. Ligin son sırasından teklif geldi. Kabul ettim tabii... "Kümede kal yeter" diyorlardı ama yükselme grubunu zorladık... Olmadı, Klasman grubunu zirvede bitirdik. Play-Off'larda çeyrek finali geçtik, yarı finali geçtik fakat finalde son 15 dakikada yediğimiz golle kaybettik. Rakip 1. Lige çıktı. Biz ise olduğumuz yerde kaldık. "Ligde kalalım" dediğimiz sezon 15 dakikayla 1. Ligi kaçırdık. Ertesi yıl başında Süper Lig'den 1. Lige düşmüş bir takım beni istedi. Köklü ve güçlü bir takımdı. Teklifi kabul ettim. "Süper Lig'den yeni düşmüş böyle köklü bir takıma 2. Lig'den hoca mı alınır" diye tabi taraftarlar gelişime tepkiliydi. İlk devreyi lider bitirdik ama tepkiler hiç dinmedi. Puan farkıyla lider olmam gerektiğini düşünüyorlardı. Üstelik en iyi forvetimiz de sakattı. 2. yarının başında deplasmanda bir beraberlik aldık, 2. maç içeride son dakikalarda yediğimiz golle kaybettik. Yine gönderildim. 1 ay sonra 1. Ligin sondan 2.sıradaki takımı bana teklif yaptı. Manyak gibi kabul ettim. 1 ayda zirveden, dibe... Neyse ki son hafta ligde kaldık 14. bitirdik. Kıran kırana bir yarıştı... Bu arada o beni gönderen köklü kulüp de bir daha liderlik göremedi, hatta ne liderliği Play-Off'u bile göremediler. Biz ise ertesi sezon müthiş bir yıl geçirdik ve sadece 5 mağlubiyet alıp şampiyon olarak Süper Lig'e yükseldik. Süper Lig'de kadromuz çok yetersizdi, para harcamadık ilk devre son sıradaydık ama puanlar çok açık değildi, elimizden geldiğince puan topladık ve Ocak ayında tek bir pahalı transferle de düşmekten kurtulduk. Aldığımız santrfor öyle bir adamdı ki, maçta topa 3 kere dokunuyor, 2 kere gol atıyordu. Tam bir 'poacher'... Tecrübeli çok iyi bir golcü, öyle müthiş yetenek falan değil sadece zeka ve zamanlamaydı adam. Savunması yok, oyuna katılımı, duvar olması, pas istasyonu olması falan yok. Sadece ceza sahasında boşlukları buluyor ve golü atıyordu. Tırmanışa geçtik ve 14. sırada ligi bitirdik. Bir sonraki yıl ise artık bir orta sıra takımıydık. Ligi 10. bitirdik. Yükselişim devam ediyordu. Milli takımdan teklif aldım ve oraya geçtim fakat sıkıcıydı 3-5 ay sonra yeni sezonun başında Galatasaray kötü durumdaydı ve bana teklifte bulundular. Moraller bozuktu, Şampiyonlar Ligi felaket geçmişti ama tabi hemen kabul ettim. Hayallerimizin takımı...Sonuç ne mi oldu? Lig, Türkiye Kupası, Süper Kupa yine başardım... 
 
***
 
Herhalde anlamışsınızdır... Bunların hiçbirini ben yapmadım. Hamza Hamzaoğlu başardı. Hem de oyunda değil, gerçek hayatta.  
 
Yazının başlığı buradan geliyor. "PR!" Bu adamın bunları yaptığını kimse bilmiyordu çünkü anlatılmadı. Kendisi de anlatamadı... Galatasaray'dan ayrılırken yaptığı konuşmaya bir cümleyle şunu sıkıştırmıştı... "Kendimizi anlatamadık" Evet PR, hızla tüketiciliğe alışmış toplumumuzun yeni yeni aşina olduğunu bir İngilizce kısaltma... Yanılmıyorsam 'Halkla ilişkiler' kelimelerinin kısaltması. İşte Hamzaoğlu, üç kupayı aldığında bile bu konuda başarısızdı... Kimse onun neyi başarıp da Galatasaray'da olduğunu tam bilmiyordu. Herkes hala, kendisini Fatih Terim önerdi ve Galatasaray'a geldi diye biliyor. (hala) Hatta hepimiz ilk geldiği günlerde "Ne alaka yahu" demiştik. "Galatasaray için ne başarısı, tecrübesi var?" demiştik... "Ne başarısı mı var?"
 
"Ne başarısı mı var?"
 
Akşam saatleri kahvelerimizi, çaylarımızı almış Caddebostan sahilde üç arkadaş oturuyoruz. (Bu hikaye gerçek) 2014 Kasım sonu, Aralık başı falan. Cesare Prandelli gönderilmiş ve Hamza Hamzaoğlu göreve ya gelmiş ya da gelmesi konuşuluyordu. Henüz hakkında hiç araştırma yapmamıştım. Kendi aramızda klasik "Ne olacak bu Galatasaray'ın hali konulu tartışmayı başlattık" Üç Galatasaraylıyız, iyi Galatasaraylıyız... Aramızdan biri doktor, şuan Amerika'da, herhalde ben bu yazıyı yazarken şimdi fareler üzerinde deney falan yapıyordur. Galatasaray'dan kaçıp, bilime adadı kendisini... 2011-2012 Süper Final son maçında Fenerbahçe - Galatasaray derbisinden önce şöyle diyordu "Abi ben kalp krizinden ölürüm, kendime sakinleştirici vuracağım" Diğer arkadaş ise Kutay Ersöz... Üniversiteden hemen sonra 2010'da İstanbul'a geldiğimde onunla Kadıköy'de eve çıkmıştık. İkimiz de bir spor sitesinde editörlük yapıyorduk. Bank Asya 1. Lig'in internet sitesinde editördü ve 1. Ligi sıkı takip ediyordu. Benimse hiç ilgimi çekmeyen bir ligdi. Sürekli sürprize açık, çok karışık ve zor bir lig. Çanakkale'de üniversite okurken 2. Ligi takip ettim ve Süper Ligi de senelerdir sürekli takip ediyorum ama 1. Ligi hiç bilmiyorum. Kutay ise iyi bilirdi. Haftasonu Kartalspor'un maçlarına da giderdi. O sırada da eski Galatasaraylı Hamza Hamzaoğlu'nun Teknik Direktörlükteki çıkışının farkına varmış, sürekli de takip etmiş. O Caddebostan'daki konuşmamızda şöyle demişti bize "Ne başarısı mı var? Ya abi hem bir şey bilmiyorsunuz hem sallıyorsunuz, 'hayatımfutbol' dergisine bir yazı yazacağım Hamzaoğlu ile ilgili, okuyun onu" Ki hiç öyle yazısını öneren bir adam da değildir... Çok da iyi bir kalemi vardır. Yazısında bu yukarıda FM'den örnek verdiğim Hamzaoğlu'nun Galatasaray'a kadar olan kariyerini detaylarıyla çok güzel anlatmış. Ezel dizisini de yanına meze yapmış... 
 
Neyse Kutay'ın yazısını okudum... Sonuna geldiğimde sandalyemde doğrulup şunu demiştim (Argo için özür dilerim) "Ulan ben kendi yaptığım oyunda bu kariyeri başaramıyorum adam gerçek hayatta FM oynamış" 
 
Evet Hamzaoğlu öyle Hagi gibi, Bülent Korkmaz gibi büyük bir futbol efsanesi değildi. Hemen ilk denemelerinde Galatasaray anahtarı kendisine teslim edilmedi. 4 farklı kulüpte, 4 başarısından sonra Galatasaray'a geldi ve 5.'de de başarılı olmayı bildi. Fakat ne gariptir ki kimse bu başarının öncesinin farkında değil. Ben dahil basınımızın çok büyük çoğunluğu, mesleğinde yetersiz... Zira işte Galatasaray'a gelene kadar ben de bilmiyordum adamın gelişim sürecini. Halbuki bunların araştırılması, bu spor başarı öykülerinin üzerine yazı dizilerinin yazılması gerekmez mi? Peki kim okuyacak? Kaç dergi tutunuyor piyasada? Ülkenin 81 ilinde, yüzlerce ilçesinde, binlerce köyünde, on binlerce kahvehanelerde 'Hamza aşağı, Hamza yukarı' herkes bu adamları konuşuyor da kaçı kariyerini, tam olarak ne iş yaptığını biliyor? Ben Kutay yazıyı önermese de o birkaç gün içinde Hamzaoğlu Galatasaray'a geldi diye kendisini araştırır, hakkında bir sürü yazı okur, öğrenirdim ama benim işim bu... Prandelli'de, Mancini'de de her zaman bunu yapıyorum fakat işte birkaç kişi dışında kim bunları araştırıp okuyor? 3 büyüklere gelmeden önce ne yaptıklarını kim biliyor? İşi olanlar bile okumuyor ki! Herkes "O orada oynar mı?" "Bu burada oynar mı?" "Şu da hoca mı?" vs vs konuşuyor. Bunu konuşan bizler, tek bir antrenman bile yaptırmayacak kadar bu konuştuğumuz işi bilmiyoruz ama sürekli ahkam kesiyor, küfür ediyor, iftira atıyor, hakaret ediyoruz... Kaçımız merak edip sadece şu güzel oyunu okumaya çalışıyor? 
 
Nasıl okusun ki insanlar? Okumaya, öğrenmeye teşvik eden mi var? Okuma-yazması olmayana 'oku' denir mi? Bir şovmen televizyona çıkar ve "Arap İsmail" der, "Allah belanı versin Prandelli' der... Millet de onunla eğlenir. O 'Arap' dediği Fenerbahçe teknik direktörünü küçük düşürmekten başka kime ne katar? Adamın çocuğu okulunda arkadaşları tarafından alay konusu olur, küçücük çocuğun psikolojisi bozulur... Eşinin telefonuna ulaşan bir sürü insan adamın karısına bile sataşır... Bu mu 'spor'! 'Spor' yorumcusu, yazarı vs böyle bir şey mi? Futbol konuşan, yorumlayan, analiz eden televizyon programı mı var? Şovmenler çıkar 'Arap' diye nara atar, millet de bunu izler. 
 
Neyse... Şu tablo Fatih Terim'in 1996-1997 şampiyonluğundan bir yıl sonra. Fark 9 maçta 8 puan. Yollar ayrıldı mı? Hayır. Ayrılmayınca ne oldu? Galatasaray tarihine bakalım... Üst üste şampiyonluklar teknik direktör değiştirilen yıllarda mı olmuş? Yoksa teknik direktöre sabredilen yıllarda mı? Fatih Terim kendisini her zaman iyi anlattı. Tabii ki EURO 1996'ya Milli takımı götürmüş, tarihi bir iş başarmış falan ama Hamza Hamzaoğlu'nun da Galatasaray'dan önce başardıkları hiç küçümsenecek işler değil. Yani bunu başka bir Avrupa ülkesinde yapabilseniz bu Galatasaray'a kadar olan 5 yıllık CV ile bile "Yeni bir büyük Teknik Direktör doğuyor" diye sizi havada kaparlar. Bizde ne oldu? Terim önerdi de Galatasaray'a geldi diye bildik. Sondan 2. aldığı, şampiyon yaptığı ve yine Süper Lig'de tuttuğu takımı ne oldu peki? Bir ilçe takımı olmasından dolayı dalga konusu oldu. Akhisar'ın başarısı, yurdum insanının bir küçümseme sembolü oldu... Çok komik değil mi? İlçe takımı Süper Lig'de oynuyor ama her yerde "Burası Akhisar mı?" söylemi var. Akhisar da şuan "Burası Akhisar mı?" diyen kulüplerin 1-2 puan arkasında... Yahu Akhisar ülkenin belki de son yıllarda (imkanlarına göre) en iyi yönetilen kulübü, en ciddi yükselişi gerçekleştirmiş kulübü... Bu mu yani bu kulübün hak ettiği tanımlama? Büyük saygı görmeleri gerekirken, alay malzemesi olarak kullanılıyor.
 
Tabii Türkiye'den Avrupa'ya gidebilmek çok zor ama Hamza hoca bence Trabzonspor veya tekrar Türkiye Milli takımında Fatih Terim'in yardımcılığını falan düşünmemeli ve yurt dışına gidebilmek için zorlamalı. Türkiye'den bu güne kadar bir Mustafa Denizli Kupa-1'de yarı finale çıkabildiği için Alemannia Aachen'a gidebildi. Bir de Fatih Terim UEFA Kupasını alınca Fiorentina'ya gidebildi. Yani hiç kolay değil. Milan bile Fiorentina'da da tutturduğu için düşündü Terim'i. Yoksa hiç kolay tercih edilmiyorsunuz. Sebebi de basit. Doğu ülkeleri futbolu batıdakilerden sonra öğreniyor... Batı geliştiriyor, doğu ondan görüp uyguluyor. Geç öğrendiğiniz bir işte de sizden önce öğrenen batılı meslektaşınızın önüne geçmeniz, buradaki meslektaşınızın önüne geçmekten çok daha zor. Yine de bence hoca sezon sonuna kadar dinlensin, sadece yabancı dil çalışsın ve kariyerine (kulüp bulabilirse) Avrupa'da devam etsin. 
 
Hamza hoca 6 sezonda 5 benzemez kulüpte başardıklarıyla kariyerine yine yükselerek devam eder ama onunla yolları ayırmak esas Galatasaray yönetimi için hata oldu. Hamzaoğlu 2. senesinde ne kadar kötü PR yaptıysa, kulübün yeni yönetimi de o kadar yaptı. Şimdiye kadar eleştiriler iki tarafa da dengeli dağılırken, şimdi eleştirilerin tek bir yönü olacak ve gelen teknik adam başarısız olursa bu yönetim için büyük sıkıntı doğuracaktır. Esasında Galatasaray yönetimi elindeki kalkanı bırakıp savaşa devam etmek gibi garip bir karar almış oldu. 
 
Basında çıkanlar... 
 
Bu garip kararı açıklayamadıkları için de sağda solda beyanlar okuyoruz. Serdar Ali Çeliker şöyle demiş sanırım (twitterda okudum doğru mu bilmiyorum) "Hamza Hamzaoğlu Şampiyonlar Ligi için sadece 'Şu şu oyuncuya dikkat etmeliyiz.' diye rapor sunuyormuş. Yönetim bunu duyunca eski hocaların raporlarına bakmış. Mancini 34, Prandelli 99 sayfa rapor çıkarmış 1 maç için. Hamza Hamzaoğlu rakip takım analizlerine önem vermiyormuş. Şampiyonlar Ligi için 2 satır analiz kağıdı hazırlamış." 
 
Şimdi... Daha başka Melo'yu Hamzaoğlu göndermek istemiş de, Podolski'yi istememiş gibi haberler de çıktı da onları konuşmaya gerek yok. Süper Kupa döneminde "Podolski hazır değil bence Hamza hoca onu yavaş yavaş sonradan oyuna alarak alıştırmalı" diye yazdığımı bile hatırlıyorum. Hamza hoca nasıl garip adam ki, Podolski'yi istemiyor ama 16 maçın tamamında Podolski ilk 11 başlıyor. Melo da zaten İtalya'dan "Hamzaoğlu benim gitmemi hiç istemiyordu" demişti... Geçelim üstteki Çeliker'in sözüne... O daha güzel...
 
Cesare Prandelli'nin analiz ve disiplin hocası olduğu bilinir. Vasat İtalya'yı 2012'de Avrupa Şampiyonasında finale çıkarmıştır, hem de Almanya'yı eleyip. Benzer hocalardan biri de Louis Van Gaal'dir. O da kısa maç serüveni olan Dünya Kupasında Hollanda'yı yarı finale çıkarmıştı ama şans, penaltılarda elendiler. Her iki hoca da kulüplerinde, uzun vadede de bu disiplini oluşturmak istiyor ancak şuan Manchester United'in çok kreatif bir hücum hattı olmasına rağmen gol yollarında çok statik kalıyorlar. İngiltere'de oyunculara çok fazla görev verip onların yaratıcılığını öldürdüğü için eleştiriliyor Van Gaal... Öte yandan Mircea Lucescu şöyle yapıyormuş... Her oyuncusuna maçtan önce bir sayfa analiz kağıdı veriyormuş, ister okur, ister okumaz. Asla zorla, kafasına vurarak öğretmek yok. Bazıları okur, bazıları zaten tecrübeli ve zekidir oyun içinde ne yapması gerektiğini hemen fark eder, bazıları ise hem tecrübesiz, hem de okumamışsa ona göre oyuncu hakkında karar verirmiş... Bu zorla öğretmeme politikası zaten işini iyi bilen tecrübeli oyuncuları daha huzurlu tutmak adına da güzel. Sneijder'e oturup 45 dakika ne yapacağını anlatmaya gerek yok. Adam o kadar akıllı ki Mancini sol forvete koyuyor çok iyi, Prandelli ön libero yapıyor çok iyi, Hamzaoğlu sekiz numara yapıyor yine çok iyi... Şimdi bu adama saatlerce ders vermek lüzumsuz. O yüzden herkese birer sayfalık raporlar hazırlarmış (Bunu bir yerde okumuştum ama nerede okuduğu bir türlü çıkaramıyorum, aslında hafızam iyiydir...) 
 
Sonra Mehmet Demirkol'un bir programda anlattığına göre, kendisi Lucescu'nun taktik oyunlarına hayrandır ve düşünür ki "Herhalde oyunculara bir sürü karmaşık görevler veriyor" sonra araştırır, oyunculara sorar ve tam tersi olduğunu öğrenir. Her oyuncunun bir, en fazla da iki görevi oluyormuş. Fakat kurgu o kadar iyi ki, hem özgür bırakabiliyor, hem de istediklerini yaptırabiliyor. 
 
Şimdi bu raporları gören Galatasaray iş adamları bundan ne anlar yahu? Ne futbol tecrübeleri, ne deneyimleri var. Yönetim kurulunda bir iki kişi 70'lerde futbol oynamış isimler ama ön plana çıkan genç yöneticinin ne bilgisi olabilir. Hamza Hamzaoğlu'ndan rapor isteniyor mesela... Kim okuyacak o raporu? Hamzaoğlu dese ki "Prandelli döneminde savunma çizgisi 33 metrede idi şimdi 44 metrede..." Kim algılayacak bunu?
 
Onun için Galatasaray'ın acilen bu 'ego' işinden kurtulması lazım. Ben dananın kuyruğunun koptuğu sözü anlayabiliyorum. Hamzaoğlu o Umut konusunda yine kötü ifade etti kendisini ve şöyle dedi. "Otomatik olmazsa bile 'ben' uzatacaktım" bunu duyan yöneticiler delirmiştir. Hemen "O kim oluyor?" moduna geçmişlerdir ki... Kusura bakmasınlar, eğitim kurumu, batıya açılan pencere diyoruz ama böyle yönetilen bir büyük batı kulübü yok! İngiltere'de bakın oyuncuların sözleşme uzatmasına, transfere falan hep menajerler karar verir. Diğer ülkelerde de kulübün futbol akılları karar verir. Galatasaray'ın futbol aklı kim? Hamzaoğlu'nun üstünde bir futbol aklı vardı da biz mi bilmiyorduk? Yani yönetim transferi yapacak, sözleşmeleri yapacak, getirdiği hocaya da "Al bu adamlara antrenman yaptır" mı diyecek? Oldu olacak bari Hacıosmanoğlu gibi oyuncu değişikliklerine de karışsın. Bu şekilde Galatasaray'ın işi zor. 15 senede 15 hoca değişmiş. 
 
Bu bir sürelik son Hamzaoğlu yazımız olacak gibi ama ilerleyen yıllarda mutlaka kendi ismini bizlere yazdırmaya devam edecektir.

ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!