comScore

Galatasaray Galatasaray

Galatasaray'ın en önemli transferi

05 Haziran 2016, Pazar 01:48
Galatasaray'ın en önemli transferi

Yazarımız Sinan Yılmaz, Galatasaray'ın gelecek sezondaki en önemli transfer ihtiyacını kaleme aldı.

FutbolArena Analiz - Gelecek sezon, bu yılki hüsranı telafi etmek isteyen Galatasaray, transfer çalışmalarına başladı. Yazarımız Sinan Yılmaz, Galatasaray'ın bu sezonki en önemli transfer ihtiyacını kaleme aldı. 


Galatasaray'ın en önemli transferi!


Galatasaray için açık ara farkla gelecek sezonun en belirgin göstergesi; Selçuk'un yanına alacağı oyuncu... Bu oyuncu 3-4 senedir bir türlü alınamadı ve hala esas oyuncu buyken, konuşulan isimler Emrah Başsan gibi, sağ bek gibi 2-3. önemdeki pozisyonlar. Halbuki bu Selçuk'un yanına alınması gereken oyuncu o kadar önemli ki bana göre Galatasaray'ın getireceği teknik direktörün bile önünde bir ehemmiyete sahip. İyi mi olacak, kötü mü çıkacak bu transfer gelecek sezon Galatasaray'ın ne durumda olacağını belirleyecektir.

Bilen bilir, hiçbir zaman transferi ön planda tutan bir futbol düşüncem olmadı. İstikrar, sabır ve yetiştirmenin; transferden her zaman daha önemli olduğunu söylerim. Öyle ki, her transfer döneminde 20 oyuncu alıp 15 oyuncu gönderen kulüplerimiz de bu politikalarından sonra yaşadıkları düşüşlerle benim düşüncemi kuvvetlendiriyor. Buna karşın bazen, yetiştirmekle dolduramayacağınız pozisyonlar oluyor. Stoper bunlardan biri, kale biraz öyle ve merkez ortasaha da fazlasıyla öyle bir pozisyon. 

Bekler, kanatlar ve hatta santrfor tecrübesiz, genç ama dinamik oyuncular kullanabileceğiniz mevkiler olabilir ama 'omurga' dediğimiz, "Kale, stoper ve merkez ortasaha esnemeyecek kadar sağlam ve olgun olmalı. Zira takımı onlar taşıyor. Dallar esneyebilir ama gövde çok sağlam olmak zorunda. Onların istikrarsızlık lüksü yok, onların baskı kaldıramama, sorumluluk almama lüksü de yok. Bu mental güç de çok fazla maç oynayıp tecrübe etmeyi gerektiriyor. İşte bu gerekçelerle, Galatasaray'ın Selçuk'un yanına adam alırken sallapati iş yapmaması gerekirdi. Omurgada ilk aksayan bölge olan Melo'nun yerini doğru oyuncularla kapatamadığı için Galatasaray yükselişini sürdüremedi. 


Melo - Sneijder ve Selçuk İnan üçgeni


Felipe Melo olağanüstü kaliteli bir oyuncuydu. Top hakimiyeti mükemmel, ikili mücadelelerde boğa gibi güçlü, hava toplarında harika, sıkıştırıldığında dripling ile çıkabilen, sıkıştırıldığında faul alabilen, konsantrasyonu yüksek, cesur, agresif, 30-40 metrelik paslarla oyunu açabilen, tempoyu ayarlayabilen harika bir merkez oyuncuydu. Buna karşın o bölgenin olmazsa olmazı olan bir özelliğini kaybetti. O 2 merkezde oynayacaksanız koşmak zorundasınız! Geride beklerseniz takım -1 kişi hücum eder. Ve hücumda topu kaybettiğinde, geri kazanamaz. Hücum devamlılığınız düşer. O bölge için 'koşmak' 'mesafe kat etmek' işte bu kadar önemlidir. 

Melo bu müthiş becerilerine karşın son 2 yılında bir stoper kadar az koşmaya ve takım hücumdayken kendi yarı sahasında dinlenmeye başlamıştı. Bu durum özellikle Sneijder ve Yasin top kaybettiğinde ortaya çıkıyordu. O bölümde kaybedilen top hemen Melo'nun basmasıyla tekrar kazanılmalı ve hücum devam etmeliydi. Ancak Melo stoperlerin önünde dinlendiği için geri kazanılamıyor ve Galatasaray baskı kuramıyordu. Savunması ve genel kalitesi Melo'dan çok düşük olmasına karşın, bu sezon Selçuk'un yanında Bilal Kısa oynarken veya Emre Çolak oynarken Galatasaray'ın geçen seneye oranla çok daha fazla gol atması, çok daha fazla pozisyona girmesi bundandı. +1 kişi hücum etmekle ilgiliydi. Hem de santrfor sorunlarını bu kadar yoğun yaşadığı bir dönemde Galatasaray gol bulmakta hiç sorun yaşamadı. 

Buna karşın savunmaya tedbir olsun diye ne zaman Selçuk'un yanında Chejdou oynatıldı, ne zaman Donk oynatıldı, Galatasaray kendi yarı alanına gömüldü ve savunma çözülemediği gibi hücum gücü de düştü. 

Bakın 4. yıldızın alındığı sezonda çok dikkat çeken bir durum var. Galatasaray son düzlükte art arda maçlarını 1-0 kazanırken şöyle bir olay gelişti. 

Galatasaray gol ararken maçlar 0-0 oynanırken Melo öne çıkmak için Selçuk'un yanında oynamak için kendini zorladı. Maçlar bu şekilde 0-0 giderken takımın yıldız ismi hep Sneijder oldu. 



Galatasaray'ın 1-0 kazandığı maçlarda, golü geç attıklarında maçın adamı Sneijder'di. Tam tersi Mersin'deki gibi golü erken bulduğunda ise Melo kendisini savunma önüne atıyor ve Sneijder Selçuk'un yanına gelerek bir üçgen çizmeye çalışıyor ve bu maçların yıldızı da Melo oluyordu. 

Buna karşın bu dönem dönem iyi oyunu 90 dakikaya yaymak imkansızdı. Zira 9.5-10 km koşan bir merkez ortasaha olmaz. Ya Melo ön libero olacaktı ya da gönderilecekti. Zira o dönem zorlu ve tempolu maçlarda oluşan şöyle bir üçgen belki geometride var ama futbolda yok! 


Melo'nun düşüşü ve Dzemaili'nin transferi 


2013-2014 sezonunun 2. yarısında Melo'nun kondisyon düşüşü gerçekleşmeye başlamıştı. Bunu gören Mancini 2'li merkezi 3'lüye çevirmiş ve Yekta veya Ceyhun'u oynatarak üçgeni Melo'yu rahatlatacak şekilde kurmuştu. (Melo sol haf oynadı) Sol kanatta da Sneijder oynuyordu. Mancini döneminde kalitesi yetersiz kalan Ceyhun veya Yekta yerine iyi bir ortasaha alınması düşünüldü. Bu isim kim olabilirdi? 2014 Dünya Kupası bittikten sonra gelen Prandelli'nin takımı etüt etmek için fazla zamanı yoktu. Melo'nun kondisyon sorununu görmüş olacak onu artık ön libero şeklinde değerlendirdi. Sağ hafta oyun kurucu Selçuk vardı. Sol önde de Sneijder. O halde Selçuk'un yanına hücum meziyetleri iyi, top kullanmayı bilen, şut atmayı bilen ve gol koşuları yapan bir oyuncu düşündü. O da İtalya'dan yakından tanıdığı Blerim Dzemaili'ydi. Top kontrol becerisi, tekniği, şutu, ceza sahasına yaptığı geç gol koşuları ile hücuma katkısı tam olarak kafasındaki isimdi. Dzemaili'de olmayan şey yine Melo gibi kondisyondu. 2'li ortasaha oynayabilmek için çok temposuz, adam kovalayamayacak biriydi. En fazla 4-3-3'ün İniesta'sı gibi arkasında bir defansif ortasaha ve bir oyun kurucu varken (Melo ve Selçuk) sol haf oynayabilirdi. Veyahut Lampard'ın 10 numara oynadığı tarzda 4-2-3-1'in 10 numarası olabilirdi. 

Buna karşın önemli bir handikap vardı. Muslera, Chedjou, Melo, Sneijder, Telles ve Bruma ile zaten ilk 11'de düşünülen 6 yabancı vardı. Bunlara bir de Dzemaili eklenmiş 7 kişi olmuşlardı! Yabancı kuralı ise sadece 5'ti. Ligde bu üçlüyü Melo-Selçuk-Dzemaili art arda oynatamayınca bir türlü sistemini bulamadı. Defalarca diziliş ve sistem değiştirdi ve sonunda başarısız olup ayrıldı. 

Hamzaoğlu geldiğinde ise daha ofansif, daha kendine güvenen, gol yese de daha çok atan bir takım kurmaya çalıştı ve 4-2-3-1'e döndü. 10 numaraya Sneijder, merkeze de Selçuk ile Melo geçince Dzemaili doğal olarak taça çıktı. Dzemaili 4-2-3-1'de ancak 10 numarada oynayabilir yani Sneijder'in yedeği olabilirdi. Sneijder'in yedeği için 2.1 milyon Euro'luk oyuncu tutmak da lükstü. Hamzaoğlu ile 4. yıldıza giden Galatasaray'ın en iyi dönemi ise Melo'nun sakatlandığı dönemdir! Bu dönemde Melo sakatlanınca herkes "Galatasaray artık şampiyon falan olamaz" demişti ama o dönemde Hamit Altıntop adeta hızır gibi yetişti. Terim döneminde sağ kanatta oynadığı maçların da çok önünde Selçuk'la birlikte harika bir ikili oldular. Zira Hamit ne kadar sakatlanırsa sakatlansın, doğası gereği müthiş bir kondisyona sahipti ve geçen sene takımın en çok koşan oyuncusu olmaya başladı. Merkez ikili Selçuk ile Hamit 12 km'den çok koşmaya başlayınca Galatasaray maçlara hükmetti ve oyun üstünlüğünü 90 dakikaya yaymaya başladı. Zira üçgen hiç aksamıyor, bozulmuyordu. O dakikada sonra "Şampiyon olamaz" denen Galatasaray 2 kupayı birden kazandı. 


"Hamit'e güvenmek, Melo'yu gönderememek ve doğru transferi yapmamak" 


Bu sezona başlarken Hamzaoğlu yapması gerektiğini görmüş olmalıydı. Eski öğrencisi Bilal'i getirerek yine "tempolu bir oyun kurucu" Galatasaray'a kazandırdı ve Selçuk'a önemli bir alternatif yarattı. Elinde Hamit de vardı. 3 tane 4-2-3-1'in 2'lisine uygun; tempolu, oyun bilgisi çok yüksek ve tekniği çok iyi oyuncu vardı elinde. Sadece biri Bilal Kısa; savunma gücü, ikili mücadelelerdeki sertliği göz önüne alınırsa sürekli 11 oyuncusu olacak üst seviye bir isim değildi ama sisteme uyumluluk açısından harika bir rotasyon transferiydi. 

Hamza hoca bence, Melo'yu göndermek konusunda çekingen davrandı. Melo'nun müthiş futbolculuk özellikleri ve geçen sezon ameliyattan sonra erken dönmesi, fedakarlığı ve 2 kupada da savaşması Hamza hocayı bu konuda etkiledi ve kararını erkenden alamadı. Galatasaray geçen yaz Selçuk'un yanına bir nokta atış yapabilse (sakatlanmayan Hamit'i bulabilse) bu sezon şampiyon da olurdu, Avrupa'da başarılı da olurdu. O bölge o kadar önemli! Buna karşın Hamit'in sakatlanma problemleri yeterince hesaba katılmadı ve Melo transferin son gününe kadar sarktığı için oraya transfer yapılamadı. 

Halbuki Türkiye Kupası kazanılır kazanılmaz şu denilmeliydi. "Melo sen harika bir oyuncusun, bu kulüp seni asla unutamaz, bizlere müthiş şeyler kattın, müthiş özveri gösterdin ancak bizim oyun sistemimiz artık sana uymuyor. Bu hem senin değerini olumsuz etkiler, hem de bizi. O yüzden yollarımızı ayırmak istiyoruz" İşte bunu dedikten sonra 1. transfer Selçuk'un yanına doğru adamı bulmaktı. Bu transfer için bonservis bütçesinin tamamını bile kullanmak kesinlikle lüks olmazdı. Ancak Galatasaray bunu bıraktı ve işte Podolski'dir, sol bektir. 3-4. işlere girdi. Bugün yine şunu diyorum. Teknik Direktörden bile daha önemli olan transfer merkez ortasahadır fakat Galatasaray yine büyük bir şuursuzlukla bunu önemsemiyor.

Not: Tahminen Melo ön libero, sağ haf Selçuk, sol haf Sneijder'in olduğu 4-3-3 neden denenmedi diyebilirsiniz. Bunu denemek için Galatasaray'ın yeterli kalitede kanat ve santrfor oyuncusu yoktu. Sneijder bu sistemi oynayabilir. Ondan savunma istediğinizde onu da yapan bir oyuncudur Sneijder fakat onun enerjisinin çoğunu savunmada da kullanırsanız ön tarafta başka oyuncuların yaratması gerekecek. Peki, Galatasaray'da bu hücum yaratıcılığını kim yapacaktı? Yasin Öztekin mi? Bruma mı? Burak Yılmaz mı? Zaten Galatasaray'ın önde tekniğiyle oyun bağlantısı sağlayacak bir santrforu da yoktu. Hollanda bu üçgeni, (4-3-3'ü) Sneijder'i sol haf yaparak uyguladı ama ön tarafta yaratan oyuncusu Robben'di. Persie'nin Persie olduğu zamanlardı. Solda da başka yetenekli bir oyuncu mutlaka buluyorlardı. Galatasaray'ın bu kalitede kanatlar ve santrfor bulması çok daha pahalıya patlayacağı için Melo-Selçuk ve Sneijder'li 4-3-3, hücum üçlüsü yetersizliğinden hiçbir hoca tarafından denenemedi bile! (Zaten 4. yıldıza giderken 1-0'dan sonra skorun arttırılamama nedeni de bu. Melo derine geçip duvar örünce, Sneijder de hafa gelip savunmaya yarım edince hücum üçlüsü Yasin'i, Burak'ı, Bruma'sı organize kontra ataklarla skoru arttıramadılar. Sadece Akhisar Belediyespor maçı var 2-0'a çıkan... Bir de Hamit döndükten sonra oynanan Beşiktaş maçı var ki o maçta da Melo-Selçuk-Hamit üçlüsü oynadı, hücum üçlüsünde enerjisini az harcayan Sneijder 80. dakikalarda bitirici şutu çıkaracak gücü buldu. (Hamit ile Selçuk çok iyi giderken, Melo erken iyileşmişti, kim yedek kalacak derken Hamit yine sakatlanmış ve son 2-3 maçta Beşiktaş ve Bursaspor finalinde bu sistem oynamıştı) 


Ryan Donk ihaneti... 

 

Normalde bu gibi (ihanet) sert kelimeleri kullanmayı sevmem, dikkat çekmek için kullanmayı sevenler var, onları da sevmem. İçerikleri yetersiz olduğu için kelimeleri şişirmeye çalışırlar...

Fakat bu Donk transferi; sallapati yapılışı, tek bir adamın 2-3 maçtaki görüşüne göre batmakta olan bir kulübe bonservis+maaş 6 milyon Euro'dan fazla maliyete sebep olması gerekçesiyle tam bir ihanet! Üstelik 4-5 ay sonra sıfır bonservis olacak bir adama, dünyada başka ortasaha kalmamış gibi 2.5 milyon Euro verilmesi! Üstelik Galatasaray, Selçuk'un yanına gereken bu adamı 2013-2014 sezonundan beri 2.5 yıldır arıyorken, hiçbir scoutun görüşü alınmadan! Futbol aklı 10-20 yıl geride kalmış, aslında fiilen emekli olmuş bir Teknik Direktörün sadece büyüklere karşı oynadığı 2-3 maçı izleyerek kanaat getirmesi sonucu alınmış! Bu ihanet değil de ne? Kendi 2.5 milyon Euro'nuz olsa, bu kadar kolay harcayabilir misiniz?

Transfer konusunda büyük konuşmayı sevmem çünkü herkes hatalı transfer yapar. Mourinho da yaptı, Sir Alex Ferguson da, transfer tanrısı denen Brian Clough da! 1000 tane scoutu olduğu iddia edilen Porto'nun son 10 yılda kalecileri Helton, Fabiano ve Casillas! Hep derim, "Yanlış transfer yapmamış bir tane kulüp, bir tane scout, bir tane Teknik Direktör bile yok! O yüzden kulüp geleceğinizi transfere değil, üretiminize, alt yapınıza bağlamalısınız."

Neyse demek istediğim şu. Yanlış transfer yapılır ama bu kadar ucuz iş yapılmaz. Hele batmakta olan bir kulüp, oyuncularına maaş ödeyemeyen, personel çıkaran bir kulüp, bu kadar kolay 2.5 milyon Euro harcayamaz. Yoksa herkes transferde yanılır. Ben de mesela Olcan'ın transferinde yanılmıştım. Galatasaray o dönem Gökhan Töre ile Olcan arasında gidip geliyordu. İkisinden birini alacak gücü de vardı. O sezon kariyer dönemini geçiren, (50 maç 15 gol 10 asist gibi bir istatistiği vardı) çok fazla pozisyonda oynayabilen, oldukça çalışkan, delici koşuları ve presleri olan bir Olcan vardı. Öbür tarafta ise çok yetenekli olduğu bariz olmasına karşın kariyerinin ilk golünü daha o yıl 22 yaşında atabilmiş, kopuk kopuk oynayan, barda kolundan vurulan, Milli takımda arkadaşının ağzına silah sokan bir adam duruyordu. Sorunlu futbolcu yakıştırması bir yere kadar... Barda silahla vurulmak ne demek? Kurşun bir karış yukarı gelse belki bugün Gökhan diye biri olmayacaktı! Takım arkadaşında kavga edersin, Melo-Emre gibi sahada çirkeflik yaparsın buna sorunlu oyuncu denir. Fakat Gökhan o günlerde sorunlu oyuncu kalıbının ötesinde, 'yatırım için riskli karakter' gibi geliyordu bana. Öte yandan Galatasaray gibi oturmuş bir kadronun içine Gökhan'ı almak da ayrı bir riskti bence. Nihayetinde Olcan'ın daha doğru olacağını savunmuştum. Fakat gelin görün ki; Olcan kariyer sezonundan sonra yüksek maaşı bulunca yelkenleri suya indirdi, kilo aldı ve çalışkanlığını tamamen kaybetti. Delici koşuları ve mücadele gücü azaldı, şut gücü bile düştü. Tam tersi Gökhan ise kendisi gibi birçok gurbetçi genç oyuncunun olduğu bir aile ortamında olgunlaştı. Resmen büyüdü, gelişti ve bambaşka bir boyuta geldi. Belki Gökhan Galatasaray'a gelse Florya'da kendisini yalnız hissedecekti. Nihayetinde çok büyük yanıldım fakat ön görülemeyen koşullar yüzünden oldu bu. 28 yaşına kadar profesyonellik sorunu yaşamamış adamın kariyer zirvesine çıkınca kilo alması ve kendisini salması, 23-24 yaşına kadar silahlarla bile içli dışlı bir adamın ise olgunlaşıp kendisini futbola vermesi sizin dışarıdan kolay kolay ön göremeyeceğiniz şeyler.

Böyle bir yanılgıyı ihanet diye suçlayamam fakat Donk transferi kesinlikle böyle bir yanılgı değil!  


Bilgi sahibi olmadan, fikir sahibi olma!


Bir arkadaş yazmıştı twitterda... İlk ve orta okulda "Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi olma" dersi konulmalı diye. Harika bir fikir. Baba olunca oğluma en çok hatırlatacağım konu bu olur sanırım. "Oğlum bilgi sahibi olmadığın konularda asla fikir sahibi olma. Çevrendekiler o konuyu çok iyi bilse ve bu konu onlara göre çok basit, 5 yaşındaki çocukların bile bildiği bir konu olsa bile, biliyormuş gibi görünmektense bilmediğini söylemeye çekinme. Emin ol bu dürüstlük ve mütevazılığın için daha çok saygı göreceksin. Herkes, her konuyu derinlemesine bilemez. Özeneceğin kabiliyet; ukalalık, hitabet gücü değil, merak ve bilgi olsun. Lise mezunu bir siyasetçi olup; sadece nasıl konuşacağını tecrübe ettiğin için, hitabet yeteneğinin gücüyle kitleleri peşinde sürükleyebilirsin. Fakat emin ol hiçbir ehemmiyeti yok. Atıp tutarak etrafında sana hayran cahiller toplamaktansa, hayat boyu bilgi toplamaya ve elinde yeterli bilgi olmadan asla konuşmamaya özel göster. O zaman çevrende hayranlar ordusu değil ama sana saygı duran, konuştuğunda seni anlamaya çalışacak insanlar olacaktır..."

Bu gibi konuşmaları kendisine sürekli yaparım herhalde çünkü bugün yaşadığımız toplumdaki en büyük sıkıntılarımızdan biri bu... Ve benim mesleğimde tavan yapmış durumda. "Ben sana diyorum x gelsin müthiş transfer" Neye göre, hangi veri, hangi yorum? "Bak söylüyorum bu Lucescu hoca değil. Bu ne ya 1-0, 1-0" Kime göre hoca değil?

Bir de bizim sektöre bahis işi de girince, olay zıvanada çıktı. Artık insanlar "tahmin" yapmayı çok bir halt sanıyor. "Bunun tahminleri tutuyor, şunun dedikleri çıkıyor" kafasıyla 100 yıl önce falcı yapılan adamlar bugün tahminci oldu. Tahmin en ucuz, en boş yorumdur. Zira tutarsızdır, içinde yeterli veri yoktur. Bu şekilde, içi boş tahminlere dayanarak yapılan transferler de işte ihanettir.

En az 10-15 farklı kişiye sormadan en az 20 maç çıplak gözle izlemeden yapılan transferlerde hata oranı yüksektir zira sağlıklı bilgi azdır. Mustafa Denizli Donk'u, Kalü Bela'dan kalma futbol anlayışına uygun düşünerek aldırdı. Önce Chedjou'yu koydu. Olmayacağını göremeyip üstüne bir de Donk'u aldı. Bence ortalama bir futbol bilgisi olan ve Donk'un 20 maçını çıplak gözle izleyen hiçbir insan kendisine 1.5 milyon Euro maaş, 2.5 milyon Euro bonservis. 32-33 yaşına kadar kontrat önermez.

Donk sezon başında en beğenildiği, en pohpohlandığı dönemde, Beşiktaş'a 25-30 metreden harika bir gol attığında ve adı Galatasaray'la geçtiğinde hakkında şunları yazmışım... Tarih 31 Ekim 2015

"Klasik! Güzel bir gol atınca dünyanın en iyi futbolcusu sanılmış.

Donk'un mükemmel bir fiziği vardır, özel bir adamdır, bizim Chedjou'ya benziyor ama bu adam o kadar vurdumduymaz, o kadar hırssız, o kadar kötü konsantrasyona sahip ki son 2-3 yıldır kaç defa sahada uyuya kalıp adamını kaçırdı da gol yedirdi artık sayamadım. Ben son 2 senede Kasımpaşa'nın bütün iç saha maçlarına gittim neredeyse, stadın da en iyi yerinde izledim. O kadar çok konsantrasyon hatası yapıyor ki Rıza hoca en son çareyi onu stoperden alıp ön liberoya koymakta bulmuş. Ki burada da sorun oluyor çünkü sık sık yerine dönmeyi unutuyor, topun arkasına geçmiyor.

Size şöyle söyleyeyim, kötü konsantrasyon konusunda Chedjou değil, Dany'den kötü durumda. Vurdumduymazlık konusunda da Aydın Yılmaz'dan kötü durumda en az 30 maçını da canlı izledim. İlk 4-5 maçından sonra "Yahu bu adam ne kadar yetenekli Galatasaray alsın bunu" falan diyordum ama maçlarını izledikçe çok büyük defoları göze çarpmaya başladı. O yüzden de bu mükemmel ötesi fiziğine rağmen işte Belçika Ligi, Hollanda Ligi, Türkiye Ligi gezdi. Bu sorunları olmasa bu kadar mükemmel fiziği olan bir adamı 4 büyük ligden kapmazlar mıydı sanıyorsunuz bu yaşa kadar?

Neyse, Galatasaray seviyesinin uzağında olan, Kasımpaşa'nın yıldızı olabilecek bir oyuncu. Bu tip adamlar Galatasaray - Fenerbahçe seviyesinde yedek de olmaz çünkü oynamadıkça düşecekleri kesin. Adamda hırsın h'si olmadığı için kulübede tuttukça Aydın Yılmaz gibi sürekli geri gidecek. Yani ya oynatacaksın ve dahası diğer oyuncularına bu adamı taşıttıracaksın, Ya da hiç kadronda bulundurmayacaksın. Eh Galatasaray'ın Sneijder'i Podolski'si varken Donk'u taşıyacak hali yok."

***

Transfer yukarıda da söylediğim gibi bir falcılık işi değil. Tahmin işi değil. Muhakkak oyun algısına sahip, gözü iyi olan biri scout olabilir ama esas ayrılacağınız nokta emek harcamakta! Bu yüzden iyi scout olmanın bence en önemli koşulu çok çalışmak, çok izleyip, çok etüt edip, hata yapma şansını aza indirmek. Adamın teyzesine, dayısına kadar araştırmak. Elinizde ne kadar çok veri varsa, hata yapma şansınızı o kadar azaltıyorsunuz. Bu zaten bilimsel yaklaşımın temeli. Her konu böyle... Bunu özümseyince her dalda daha başarılı olmak kaçınılmaz. 

İlk 2012'de bir Süper Lig takımı için 3 ay çalışmıştım. Ara transfer dönemine hazırlanmıştım 10-15 kişilik bir liste oluşturdum. Listede 2-3 oyuncu hariç hepsi yükselişe geçti. Bir iki tanesi ise beklediğim çıkışı yapamadı. Mesela o dönem Fransa 2. Ligi'nde çok formda olan Yatabare vardı, sonra Trabzonspor'a da geldi ama olmadı, yükselişi sürmedi. Buna karşın İspanya 2. Ligi'nde bayıldığım, boğa gibi santrfor dediğim Ulloa bugün Premier Lig'in şampiyon takımında. Listenin bu kadar yüksek yüzdeyle doğru olma sebebi o günlerde sabahlara kadar oyuncu izleyip, oyuncunun oynadığı ülkelerde kendisi hakkında yazılan yorumlara kadar araştırmamdı. Çünkü her izlediğinizde "Ya bu adamın da ilk adımı çok ağır, bu adam da şurada uyumuş, bu adam da soğukkanlı değil, şurada da şu var diye bir şeyler görüyorsunuz. Gördükçe de mahçup olmamak, yanılmamak için daha çok izliyorsunuz. Zira üzerinizde büyük bir sorumluluk var, kulüpler bu oyuncular için Milyon Euro'lar harcıyor, 3-5-10-15 maçla karar veremezsiniz!

Fakat Galatasaray'da veriyorlar, Fenerbahçe'de, Beşiktaş'ta çoğu Süper Lig kulübünde veriyorlar... Çünkü babalarının parası değil. Prandelli geliyor "Ya ben Dzemaili'yi tanıyorum, alın" diyor, Pandev-Dzemaili'ye 10+ milyon Euro'luk para gömülüyor. Öbürü geliyor "Donk'u alın benim sistemim" diyor hop en zor dönemde 6.250 Milyon Euro gidiyor.

Nihayetinde 2014 yılından beri Selçuk'un yanına oynayacak bir Kante'yi bizimkiler bulamıyor çünkü Biliç'in dediği gibi "Türkiye'deki sorun şu; bilgili olanların yetkisi yok. Yetkili olanların da bilgisi yok."


ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!