comScore

Galatasaray Galatasaray

Galatasaray'ın Linnes transferi ve geleceği!

15 Ocak 2016, Cuma 02:22
Galatasaray'ın Linnes transferi ve geleceği!

Yazarımız Sinan Yılmaz, Martin Linnes transferi üzerinden Galatasaray'ın geleceğini yorumladı.

FutbolArena Analiz - Yazarımız Sinan Yılmaz, Galatasaray'ın Martin Linnes transferini, kadro yapısı ve gelecek dönemde yapılması gerekenlerini masaya yatırdı...


Galatasaray'da ara transfer dönemi...


Öncelikle Linnes'in bonservisi ve maaşı son derece ideal. Dünyanın herhangi başka bir ligine gitse de bu bonservise giderdi ve maaşı da bu kadar olurdu. Tabii 4 büyük lige gitse daha büyük bir vitrin olduğu için maaşından biraz daha feragat edebilirdi ama daha düşük Türkiye Ligi gibi bir seviyeye gidiyorsa da maaşının bu kadar olması ideal. Yani yabancı kuralının kaldırılması sonrası maaşların normal düzeye çekildiğini Bilal, Denayer ve Carole'dan sonra Linnes transferiyle de gördük. Galatasaray'ın mevcut yönetiminin fayda-fiyat olarak yaptığı 4. nokta atış olarak görüyorum bu transferi. 
 
Aslında Galatasaray'ın mevcut yönetiminin birçok hatası olduğunu düşünsem de maaş ve bonservisler konusunda doğru davrandığını düşünüyorum. 
 
Bakın tek tek ele alalım... 
 
* Podolski 2.5 milyon Euro + 500 bin bonus bonservis ve 3 milyon Euro maaş. Kalitesiyle kıyaslayınca gayet uygun. 
* Carole 1.5 milyon Euro bonservis, 700 bin Euro maaş. Son derece uygun.
* Grosskreutz 1.5 milyon Euro bonserivs, 1.850 maaş. Son derece uygun (İmzayı unutmasalardı...)
* Cenk Gönen 600 bin Euro bonservis, 900 bin Euro maaş. Uygun. Maaş daha az olabilirdi ama kalecide hala kısmen katı bir yabancı sınırlaması olduğu için bir 150 bin Euro fazla almış. 
* Jason Denayer yaklaşık 420 bin Euro kiralama bedeli, yaklaşık 810 bin Euro da maaş. Uygun
* Bilal Kısa 0 bonservis 730 bin Euro maaş. Mükemmel. 
* Jose Rodriguez 0 bonservis, 800 bin Euro maaş. Son derece uygun
* Jem Karacan 0 bonservis, 600 bin Euro maaş. Bence ideal bir risk... 
 
Jem Reading'te 725 bin Sterlin maaş alıyordu ve vergisiz eline geçen para 400 bin Sterlin'di. Yani 550 bin Euro civarı bir para alıyordu. O dönem İngiliz basınından araştırdığım üzere de Reading'te aldığı parayı öneren Championship takımları vardı. Galatasaray bir 50 bin Euro fazlasını verdi ve Jem'i aldı. Ha Jem'in tabi ki 3 senelik sakatlığı vardı ama 3 sene önce de Premier Ligde 23 yaşında takım kaptanıydı ve bonservisi 5.5-6 milyon Euro idi. Hala 26 yaşında olan Jem'i "Eski haline döndürebilirsek iyi bir rotasyon elemanı olabilir" diye düşünmüş olabilir Galatasaray teknik heyeti ve yönetimi... Bence bu öyle abartıldığı gibi büyük bir saçmalık veya iddia edildiği gibi insanların cebine para koyduğu bir dolandırıcılık değildi. Ha Galatasaray'ın bu kaos ortamında, taraftar ile takımın birbirine düşman olduğu yerde Jem'in eski haline dönmesi mümkün olmadı, şimdilik bu risk olumsuz sonuçlandı ama Galatasaray bu transferden para kaybetmez çünkü bugün gönderseniz Championship'ten yine 400 bin Pound verecek takım çıkar. 
 
Tabii kimse yazmıyor ama esas paraların havada uçuştuğu transferler çok eskide değil. Sadece altı ayda Hajroviç 4.5 milyon Euro'ya, Dzemaili-Pandev ikilisi bonservis + maaşlar olarak yaklaşık 8-10 milyon Euro'ya mal oldu Galatasaray'a. Uruguay'da her menajerin, 17 yaşındaki altyapı oyuncularını bile tanıdığı ortamda 19 yaşında ve kimsenin tanımadığı Ontivero'nun Galatasaray'a maliyeti 5 yıllık maaş ve bonservis olarak 4.5 milyon Euro! 
 
İnsanlar sürekli '0' bonservis ve 2 yıldan toplam 1.5 milyon Euro bile etmeyen Bilal'in alacağı paraları yazdı ama Bilal ve Jem'in maaş maliyeti sadece Salih Dursun'un bonservisinin yarısı kadar etmiyor! Veysel Sarı da Bilal'den pahalıya geldi, Oğuzhan Kayar'ın maaliyeti falan dahi Bilal'den pahalı oldu. Kimsenin adını bile bilmediği Oğuzhan Kayar yaklaşık 700 bin Euro'ya transfer edildi. 
 
Peki o günlerde insanlar bu 'komisyoncu', 'cebe para girdi' iddialarını dillendirmedi de neden bu dönemde herkes dillendirdi? Neden menajerler TV programlarına çıkıp ağladı? Bence birilerinin musluğu kapandığı için! Onlara göre son 2 yılda olduğu gibi Galatasaray para harcamalı, UEFA'dan ceza almalıydı. Bunun yerine para akışı kesilince birileri üzüldü ve medyadaki ahbaplarına haberler yaptırdı diye düşünüyorum. 
 
Grosskreutz'un imzası, Sabri'nin aldığı anlamsız derece yüksek zam ve Donk'un anlamsız derece yüksek bonservisi gibi hatalar yapıldı ama bu totalde yukarıda yazdığım doğruların yanında da tecrübesizlikten veya yanlış değerlendirmelerden kaynaklanan eksikliklerdi. Sabri Hamza hocanın hatalı değerlendirmesi, Kevin yönetimin tecrübesizliği, Donk da Mustafa hocanın hatalı değerlendirmesi olabilir... Yani bence 10 transfer varsa 7'si doğru, yukarıda saydığım 3'ü de (Donk, Sabri, Kevin) yanlış... 10 üzerinden 7 de geçer not. 
 
Ben Galatasaray'ın mevcut yönetimine transferden vurmam. Hele bazılarının dediği gibi "Risk alsaydık, parayı bassaydık, bir ön libero, bir santrfor getirseydik, o zaman Benfica'yı geçer gruptan çıkardık, harcadığımız para bize gelirdi, UEFA'dan da ceza almazdık, gelirimiz artardı" gibi söylemlere sadece gülüyorum. Bunlar son derece saçma!
 
Bu söylemleri dile getiren arkadaşlar kısa dönemli başarı için, Galatasaray'ın geleceğini riske etmeyi adeta Galatasaray ile kumar oynamayı savunuyor çünkü! Bu düpedüz kumar değil de ne?
 
Aldığın transferin garantisi var mı? Sakatlanmama, uyum sağlama, sisteme oturma garantisi var mı? Galatasaray tıpkı bu arkadaşların dediği gibi 2014-2015 sezonu başında bir santrfor, bir de ortasahaya parayı gömüp, Şampiyonlar Ligi'nde sonuncu olmadı mı? Pandev gelirken isimsiz miydi? CV'si mi kötüydü? Kalitesiz miydi? Dzemaili? O da hayır! Fakat bitiktiler! Mental ve fizik olarak bitiktiler. Hala da öyleler. Transferi son güne bırakınca pazardaki alıcısı olmayan mallar ucuzlayabilir ama aynı zamanda da çürük olur. Aysal "Transferi son bırakıyoruz" demişti. Bıraktı ve çürüğü kaldı. Genoa Serie A'da 17. ve küme düşmemeye oynayan takımda bile Pandev de Dzemaili de yedek! 
 
"Yani transfere para yatırılsaydı, Galatasaray tur atlasaydı, geliri de artsaydı" diye bir mantık yok! O riski zaten Aysal aldı ve tutmadı. Galatasaray o yüzden bu paraları harcamamak zorunda. Taraftar da elindekine sahip çıkmak ve sabretmek zorundaydı ama bunu yapmadı. Yönetimin de transferde yaptığı hatanın 10 kat beteri esas budur. Taraftarla doğru iletişimi sağlayıp 2005-2006 sezonundaki gibi bir bütünleşme doğuracağına, futbolcusuna sahip çıkan hocasını göndermeyi yeğledi. 2006'da şampiyon olan Galatasaray kadrosu o günkü Fenerbahçe kadrosunda çok daha yetersizdi ama 'yokluk' durumunun bilincinde olan taraftar, takımıyla bütünleşmiş ve şampiyon olmuşlardı. Bugün ise hala futbolcular ve taraftar arasında büyük bir savaş var ve Mustafa Denizli de arayı yapmak için büyük bir mesai harcıyor. Eğer Denizli gibi müthiş tecrübeli ve iletişimi mükemmel bir adam olmasaydı, başka bir teknik direktör bu iki kutup arasında ezilirdi. Tıpkı Hamzaoğlu'nun ezildiği gibi. Hamzaoğlu yalnız bırakıldı ve ezildi şimdi Denizli de yalnız, ne kadar dayanabilir merak ediyorum! Gel gelelim bu yalnızlık da, ezici baskı da Galatasaray yönetiminin suçu. Teknik Direktörlerini bu baskının ortasına atıyorlar. Ne bir basın sözcüsü var ne de taraftarla iletişim kuran birileri... Yarın öbür gün Donk uyuyakalır, kritik bir maçta bir gol yedirirse bu kez Donk'u aldırdı diye oklar Denizli'yi vuracak. Ancak bu iş böyle olmaz ki! Acilen yönetimin bir basın sözcüsü bulması gerekir. Bu yönetimin başından beri en büyük eksiği bu. Çeşitli televizyon programlarında itibarsızlaştırıldıkça, itibarsızlaştırılıyorlar ve çıkıp da kendilerini anlatamıyorlar. Bu çözülmedikçe taraftar ile takımın savaşının bitmesi imkansız. Eh taraftar yenilmeyeceğine göre takım kaybedip dağılabilir ve yeniden kurulabilir. Birçok taraftar da bugün bunu istiyor ama bilmedikleri şey şu. Eskiden yaşlanan, yüzü eskiyen takımlar dağılır, yerlerine yeni oyuncular alınır, kulüp borca girer ama asla batmazdı. Şimdi de batmaz ama artık UEFA senin tepende. Artık (Avrupa Kupalarında oynuyorsan) "Canın istediğinde takımı yapboz gibi dağıt, Milyon Euro'lar harca yeni baştan kur" yapamazsın. Artık denetleniyorsun... O yüzden geçişi çok daha sakin bir limanda yapmalısınız. Zira bir değişim uğruna gelecek 2-3 seneyi riske atarsanız Galatasaray'a en büyük zararı vermiş olursunuz. Bunun hem yönetim hem de taraftar bilincinde olmalı. 

 

Martin Linnes neden doğru transfer...

 
Gelelim Martin Linnes'e. Carole gibi doğru maaş, doğru bonservis, doğru düzeyde bir oyuncu. Yani Galatasaray zaten hatayı beklerine de 1.6, 1.7, 2.2 milyon Euro maaşlar verirken yaptı. Galatasaray'ın en önemli, başarılı döneminde Capone isimsiz bir hamaldı, Perez de öyleydi. Büyük maaşlar alan yıldız bekleri yoktu Galatasaray'ın. Yıldız Popescu, Hagi, Hakan Şükür ve Taffarel'di. Geri kalan askerdi! Herkesin komutan olduğu bir takım olmaz zaten! Bazılarının da ön plana çıkmayan, gösterişsizce savaşan askerler olmaları gerekir. Galatasaray sol bekine 1.7 milyon Euro maaş neden verir? 700 bine Carole yapar o savaşı! Selçuk İnan, Chedjou, Muslera, Sneijder, Podolski gibi yıldızların 2 milyon Euro'dan yüksek maaşlar alan komutanlar olmasını anlarım ama sağ bekine, sol bekine bu paraları neden verirsin? Onları gösterişsiz asker yap. Eboue de çok kaliteli bir oyuncuydu ama yabancı kuralının olduğu yerde tam 4 sezonluk 2.2 milyon Euro'luk sağ beki ne yapacaktınız? 2 sene oynadı, 1 sene yedek bekledi, 1 sene ise topa bile değmedi. Zira yabancı kuralı olmasa bile 2.2 milyonu istikrarsız, dengesiz ama yıldız bir sağ beke harcamaktansa istikrarlı, gösterişsiz bir askere 500-1 milyon arası verip komutanlarını daha kaliteli seçmekte fayda var. Yani Burak yerine daha kalitelisini, daha pahalısını al! Chedjou yerine daha kalitelisini, daha pahalısını al ama sağ beke, sol beke o paraları harcama... İşte asker olması bakımından Linnes bir kere doğru transfer. 
 
Sonra futbolda Kuzeye gidildikçe oyuncuların profesyonellik seviyesi ve fizik seviyesi yükselir, teknik seviyesi ise düşer. Dolayısıyla askeri de Kuzey'den seçmekte fayda var. Grosskreutz da bir Kuzey'liydi mesela. 

 

Martin Linnes nasıl bir oyuncudur? 

 
Peki Linnes'in nasıl bir oyuncu? Sadece 2 maçta Fenerbahçe'ye karşı izlediğim için kesin yargılarla konuşmak istemiyorum. Gördüğüm kadarıyla en önemli meziyeti dayanıklılığıydı. Defalarca git-gel yapabilecek bir oyuncuydu ki bu Galatasaray için özellikle Podolski gibi savunmada zaafı olan bir oyuncunun arkasında oynayacak bir bek için son derece mühim! Öte yandan Podolski sağ kanatta sırtı dönük top alıp içeri devrildiği için kanadı da açacak. Oraya bindirme yapan bekin de önünde boş alan açılacaktır. İlk devre Sabri de Denayer de bu alanı kullanıp asistler yapmıştı. Aynı imkanı Linnes'in de bulacağını düşünüyorum. Yani Podolski'nin Linnes'e doğuracağı zorluklar olduğu gibi büyük faydalar da olacaktır. Linnes de oralara sık sık girecek ve sayısız orta kesecektir diye tahmin ediyorum. Peki bu sevilen bir şey mi? Değeri bilinir mi? Türkiye'de hayır! Türkiye'de bek 2 kere bindirsin 1 isabetli orta yapsın sevilir, 10 kere bindirsin 3 isabetli orta yapsın yerden yere vurulur. Türkiye'de sorumluluk alan ama çok yetenekli olmayan isimler en çok küfürü yer. Bunlardan biri Kuyt'tı. Biri Olcay Şahan. Futbolu algılama kapasitesi düşük insanlar en çok bu oyunculara kızar. Bunlardan biri eskilerde Ümit Özat'tı. Ters ayakla oynadığı için soldan kestiği ortalarda isabet oranı düşüktü ama o kadar yüksek fizik kapasiteyle o kadar çok git-gel yapardı ki rakip sağ bekin pestilini çıkarırdı. Değeri bilindi mi? Futboldan anlayanlar bildi. 
 
Yukarıda Podolski'ye sağ açık dedim... Daha önce de açıklamıştım tekrar yazayım. Podolski eskiden bir sol kanat/forvet oyuncusuydu ama son yıllarda artık bir sağ kanat/forvet. Bunun nedeni şu... Poldi daha gençken daha çabuk, daha iyi ivmelenen bir oyuncuydu ve topsuz koşularla da gole gidebiliyordu. O yüzden solda oynayıp tek vuruşlarla goller bulabiliyordu. Bu Poldi ise biraz yaşlandı, sakatlıklar yaşadı ve o çabukluğunu kaybetti. Buna karşın gücü, yere sağlam basması ise hala çok çok iyi. Dolayısıyla Poldi'nin sağ da oynayıp, rakip sol beke sırtını dayayıp içe kat edip, sol ayağı ile şutlar veya ara paslar atması mevcut yaşında daha faydalı. Eskiden çabuk ve güçlü bir gizli forvet olan Poldi artık bir içe kat edip şut atan oyuncuya dönüştü. Yani ezberden konuşup da "Poldi aslında sol açık" diyenlere kafayı takmayın. Oyuncu nerede oynatılıyorsa, mevkisi orasıdır. Tanrı hiçbir futbolcuya annesinin karnındayken "Sen sağ açıksın, sen kalecisin" diye mevki girmemiştir. Hepsi alt yapılarda öğrenmişlerdir oynadıkları mevkilerin gerekliliklerini... Ziyadesiyle bir oyuncunun mevcut özellikleri sakatlıklar ve yaşlılık sonucu değişirse pekala pozisyonu da değişir hatta değişmelidir. Podolski'yi de bu dönüşüme sokan İnter'de Mancini olmuştur 
 
Dönelim Linnes'e... Çok teknik, kafaya kavisli muz ortalar atan bir oyuncu olduğunu sanmıyorum. Bir Cicinho, bir Eboue gibi yumuşak ayaklara sahip değildir fakat onlardan çok daha fazla git-gel yapacak. Takıma enerji ve dinamizm katacak bir oyuncudur diye tahmin ediyorum. Sabri son 2-3 sezona kadar dayanıklılık konusunda olağanüstüydü. Defalarca git-gel yapan çok azimli, çok koşan bir oyuncuydu ama hem teknik hem mental kapasitesi çok düşüktü. Gel gelelim Sabri yaş geçtikçe teknik ve mental olarak olgunlaştı ama bu sefer fizik dayanıklılığı düştü. Artık çok daha iyi orta kesen (Süper Lig'in son 2 sezonda en isabetli orta kesen 2 sağ bekinden biri Cicinho ile birlikte) ama gidince dönemeyen bir Sabri görüyoruz. Savunmada çok yetersiz, hücumda ise oldukça iyi bir Sabri vardı. Şimdi genç Linnes ile daha dengeli bir bek göreceğiz. Savunmada da ortalama üstü, hücumda da ortalama üstü bir oyuncu olacaktır. Carole savunmada çok iyi bir bek olsa da hücumda vasat mesela Linnes ise bence ikisinde de çok iyi değil ama ikisinde de iyi olabilecek bir oyuncu. 
 
Ters ayağı iyi deniyor ama sağdan içeri kat edip solla attığı gollere baktım (Fenerbahçe'ye de attı aynısını) sanki bana yetenekten çok bir çalışma ürünü gibi geldi. Yani Linnes bence bunu antrenmanlarda çok çalışmış ve bir ezber haline getirmiş. Zira pas alışverişlerinde sol ayağını kullanışı, rahatmış izlenimi vermiyor. (Çok izlemediğim için yanılıyor olabilirim)
 
Bence çok iyi bir transfer oldu. Galatasaray'ın çok para verdiği atıl askerlerini ve sönmüş yıldızlarını (Sabri, Olcan, Umut Bulut, Tarık, Hamit, Burak, Dzemaili) gönderip bu tip genç askerler alması gerekiyor. O zaman gerçek yıldızları da (Podolski, Sneijder, Selçuk İnan, Chedjou, Muslera) daha iyi parlayacaktır.
 
Atıl asker dediğim... Sabri, Olcan ve Umut Bulut kadroda asker görevi yapıyor yani hamallık yapıyor ama 1.850, 1.7 ve 1.6 maaş alıyor. 1.7 alan asker mi olur? Lider Beşiktaş'ta komutan Sosa 1.550, Töre 1.5 alıyor. Öyleyse bunlar nasıl asker? Semih de 500-600'e oynarken herkes askerliğini takdir ediyordu şimdi maaşı 1.6 oldu herkes yerden yere vuruyor. Neden? Çünkü komutan parası alıp, asker oyunu oynamaya çalışıyor. Tarık da öyle. 1.3 milyon alıyor asker bile olamıyor. 700 alan ve sadece işini yapan asker Carole'a bir laf eden var mı? 
 
Öte yandan sönmüş yıldız (komutan) dediğim Hamit, Burak, Dzemaili de var. Burak 2.8, Hamit 2.750, Dzemaili 2.1 milyon Euro alıyor. Hamit ayrılacak ama Burak ve Dzemaili'nin tekrar bu maaş düzeyinde komutanlık yapmalarını bu yaştan sonra ve bu sık sakatlıklarından sonra çok zor görüyorum. Bu oyuncularla da vedalaşmak şart!
 
Bir Galatasaray'lı olarak şampiyonluktan daha çok istediğim şey bu zira şampiyonluk hiçbir şeyi çözmez. Pahalı asker ve bitik komutanlardan kurtulup yerine ucuz ve genç askerler alınabilmeli! Galatasaray'da üstün komutan zaten çok! Sneijder, Podolski, Selçuk, Chedjou ve Muslera yeter de artar bile. Yeter ki takımın geri kalanı çok koşup onları taşıyabilen genç askerlerden oluşabilsin.

ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!