comScore

Beşiktaş Beşiktaş

Beşiktaş Haberleri: Les Ferdinand, FutbolArena'ya konuştu

21 Haziran 2019, Cuma 10:59
Beşiktaş Haberleri: Les Ferdinand, FutbolArena'ya konuştu

Les Ferdinand, Beşiktaş'ta sadece 1 sezon oynamasına rağmen unutulmazlar arasına girdi. Alp Ulagay, İngiliz oyuncunun Fenerbahçe'ye attığı efsanevi golün 30'uncu yıldönümünde FutbolArena için Londra'da bir röportaj gerçekleştirdi.

FutbolArena Röportaj - Les Ferdinand (52), İngiltere'den Queens Park Rangers'tan kiralık bir oyuncu olarak geldi Beşiktaş'a 1988 yazında. Türkiye'de sadece tek bir sezon oynadı. Beşiktaş formasıyla neredeyse 11 ay süren o uzun sezonda özellikle yağmurlu havalarda çok gol attı, kafa toplarına hakimiyetiyle dikkat çekti. Genç ve tecrübesiz bir oyuncu olarak geldiği İstanbul'dan kendi deyimiyle profesyonelliği öğrenmiş bir erkek olarak döndü. Özellikle Beşiktaş tribünlerinin aradan 30 sezon geçmesine rağmen hâlâ adını yad ettiği Ferdinand başarılı bir futbolculuk kariyerinden ve yardımcı antrenörlük döneminden sonra 2015'ten beri QPR'ın Futbol Direktörü. Ferdinand'la Londra'nın kuzeyindeki St. Albans'ta buluştuk ve Türkiye'yi, gençliğini, ırkçılık sorununu, futbolun bugünü ve çocuklarını konuştuk.
 
Röportaj: Alp Ulagay
Fotoğraflar: Terry Scott

 
"Profesyonel futbolculuğu Türkiye'de öğrendim"
 
LES FERDINAND'IN BEŞİKTAŞ VE TÜRKİYE GÜNLERİ
 
1988'de neredeyse hiçbir profesyonel maça çıkmadan Türkiye'den sürpriz bir teklif aldınız ve Beşiktaş'a geldiniz. Sizinle ilk kim temasa geçti?
- Ben Queen's Park Rangers'tayken Gordon Milne'di benimle ilk görüşen. QPR'daki Teknik direktörümüz Jim Smith'i çok iyi tanıyordu. Ona bir forvete ihtiyacı olduğunu söylemiş, aklında biri olup olmadığını sormuş. Jim Smith de benim ismimi söylemiş. Yani benim gibi futbolda geleceği olduğunu düşünen genç bir forvet için yurtdışında oynama fırsatıydı. Ve bu şekile Türkiye bağlantısı kuruldu.
 
İstanbul'a gelmeden önce bir çekinceniz var mıydı?
- Evet vardı. Demek istediğim şu, Türkiye hakkında daha önce bildiğim tek şey Midnight Express (Geceyarısı Ekspresi) filmiydi. Ve Türkiye için pek de iyi bir tanıtım değildi. Ama benim ilgilendiren kısmı oraya gidip futbol oynamak ve profesyonelliği öğrenmekti. Ve Türkiye'de de tam da bunu yaptım.


 
Peki Türkiye ligindeki futbol seviyesini nasıl buldunuz o zaman? İngiliz futbolunun fiziksel oyunu ve taktik seviyesinden ne kadar aşağıdaydı?
- Teknik açıdan çok iyi oyuncular vardı. Fiziksel olarak ise muhtemelen o zamanki İngiltere 1. Liginin altında bir seviye vardı. Korkutucu üç takım Galatasaray, Beşiktaş, Fenerbahçe ve de Trabzonspor o zamanki 1. ligde orta sıralar ile alt sıralar arasında bir seviyedeydi.
 
Türkiye'de tek yılınızda hayli verimli bir sezon geçirdiğinizi düşünüyorum. Çünkü ligde 14 gol attınız, bir kere hat-trick bile yaptınız. Kupa maçlarında goller attınız. Türkiye'deki o sezonu bireysel olarak nasıl değerlendirirsiniz?
- Bu tam da benim futbolculuğu öğrendiğim sezon oldu. İlk defa 30-40 bin kişilik kalabalığın önünde oynuyor, düzenli olarak gol atıyordum. Sanırım benim için en büyük olay Fenerbahçe ve Galatasaray'a karşı gol atmaktı. Bu golleri attıktan sonra Beşiktaş taraftarının gözünde artık yanlış bir şey yapamazdım. Bu yüzden futbolcu olarak olgunlaştığım bir sezon oldu. Profesyonel bir futbolcu olmayı öğrendim. Benim için Türkiye'de geçirdiğim sezonun bana büyük katkısı oldu.
 
Fenerbahçe'ye karşı Türkiye Kupası'nda attığınız unutulmaz golün 30. yıldönümü geldi. 21 Haziran 1989 günü attığınız bu golü bir de sizden dinleyelim mi?
- Hâlâ çok iyi hatırlıyorum. Önceki maçlarda Fenerbahçe'nin sert savunma oyuncusu Nezihi ile birkaç kez problem yaşamıştım. Sanırım ben de İngiltere'den geldiğim için sert bir oyuncu gibi görülüyordum. Sert adama karşı sert adam gibi bir durum söz konusuydu. Golü de şöyle hatırlıyorum: Rakip sahada bir pas aldım. Kaleye doğru döndüm, birkaç oyuncuyu çalımladım. Birini daha geçip ceza alanına girdim ve o zamanki kaleci Toni Schumacher'in altından yuvarladım. Golden sonra koştuğumu ve bunun özel bir gol olduğunu da hatırlıyorum. Üstelik bu bize kupayı kazandıran gol oldu. Rövanşı da kazanıp Türkiye kupasını aldık.


 
Belki de en iyi 5 veya en iyi 10 golünüz arasına koyar mısınız?
- İlk üç! İlk üçe koyarım. “Eğer iyi bir gol izlemek istiyorsanız, kupa finalinde Fenerbahçe'ye karşı attığım gole bakın” diye hâlâ anlatıyorum.
 
Türkiye'de yaşam tarzı açısından en çok neyi şaşırttınız?
- Benim için en büyük sürpriz spora olan tutkuydu. Çünkü her zaman en tutkulu taraftarların İngiltere'de olduğuna inanırdım. Futbol İngiltere'de icat edildi ama Türkiye'ye gittiğimde tutkunun seviyesini gördüm ve taraftarların takımlarına desteğimi beni gerçekten çok şaşırttı.
 
Daha önce anlattınız ama İstanbul'daki en iyi arkadaşlarınız kimlerdi?
- Kaleci RadeZalad ve eşi Gordana. İngilizce konuşuyorlardı ve bana gerçekten çok iyi baktılar. Ayrıca Bünyamin ile aramız iyiydi. Kulüp için çalışan türden bir arkadaşım daha vardı: Can Onur. Artık hayatta değil, ne yazık ki intihar etti. O da benimle çok ilgiliydi. Ali, Feyyaz, onlarla da sohbet ederdik. Çünkü üniversiteye gitmişlerdi ve İngilizce biliyorlardı.
 
O takım sizden sonra, arka arkaya üç şampiyonluk kazandı. Çok iyi bir dönemiydi Beşiktaş'ın…
- Başarılı olacaklarını biliyordum. Takımda kalamadığım için hayal kırıklığına uğradım. Bir yıl daha kalmak istiyordum çünkü şampiyonluk kazanmaya çok yakın olduğumuzu hissediyorum.


 
Kalma seçeneğiniz var mıydı?
- Hayır. Kalma seçeneği için uğraştık ve QPR'a bir yıl daha kalabileceğimi söyledik. Ama hayır dediler.
 
Ve ünlü malzemeci Süreyya. Beşiktaş için sembol bir isim. Bir hafta boyunca hastaydı. Ve onunla yakından ilgilenen tek oyuncu sendin. Güzel Adam Süreyya belgeselinde izledik. Neler oldu o hafta?
- Her gün antrenmana gidiyoruz. Süreyya hep oradaydı ve neye ihtiyacım olsa benim için yapardı. Birkaç gün ortada gözükmedi: “Nerede?” dedim. İyi olmadığımı söylediler. Ben de gidip ziyaret etmem gerektiğini düşündüm. Birisi beni evine götürdü. Bir şeye ihtiyacı olup olmadığından, iyi olduğundan emin olmak istedim. İnsanlara böyle davranırsın zaten. Hayattaki değerlerimin dedelerimden ve ebeveynlerimden geldiğini söylerim: Her zaman hayatta benden daha iyi kimsenin olmadığına inandım. Ben de diğerlerinden daha iyi değilim. Bu yüzden bana nasıl davranılmasını istiyorsam ben de insanlara öyle davranıyorum. Süreyya da o zaman bana çok iyi davranıyordu. Yabancı bir oyuncuydum, yolumu bilmiyordum, hiçbir şey bilmiyordum. Ama benim için her şeyin yolunda gitmesini sağladı. Ben de onun için her şeyin yolunda gittiğinden emin olmak istedim. Yıllar sonra bir belgesele dönüşeceğini bilmiyordum.
 
Tek bir sezonda bu kadar çok güzel hatıralarla ayrıldığını görmek çok güzel…
- Benden Türkiye hakkında asla kötü bir kelime çıkmaz. Söylediğim gibi orada sadece bir futbolcu olarak değil, bir erkek olarak da beni ben yapan yerdir Türkiye. Kendi başıma yaşama tecrübem sıfırdı. Kesinlikle böyle.
 
LES FERDINAND'IN ÇOCUKLUK VE GENÇLİK DÖNEMİ
 
Önce erken yaşamınızı sorabilir miyim? Çocukluğunuz nasıldı? Batı Londra'da, LadbrokeGrove'da büyümüştünüz, değil mi?
- Batı Londra'da evet. İşçi sınıfı bir aileydi benimki. Annem çok çalışırdı, babam çok çalışırdı. Maalesef annem ve babam ben beş yaşındayken ayrıldılar. Babamla hâlâ çok iyi temasım var. Annem ve ailem benim için çok önemliydi. Büyükanne ve büyükbabam da yetişmemde çok etkiliydi. Mesela amcalar, onlar da hayatımda çok etkiliydi. Birbirine kenetlenmiş bir aileydi yani. Yani evet evet, yetişme yıllarım iyiydi.


 
Aileniz Karayipler'deki St. Lucia kökenliydi. Orada hâlâ bazı akrabalarınız var mı?
- Yani 17 yaşına kadar Saint Lucia'ya hiç gitmedim. Ve ondan sonra neredeyse her yıl gittim. Maalesef kimse kalmadı. Artık tüm dedelerim, büyükannelerim vefat etti. Ama hâlâ orada yaşayan bazı teyzelerim ve amcalarım var, o yüzden düzenli olarak gidiyorum. Bu hâlâ her şeyin en iyisi.
 
Okul yıllarınızda atletizm, tenis, ragbi bile yaptığınızı biliyorum. Futbol ne zaman diğerlerinin önüne geçti?
- Futbol her zaman ilk aşktı benim için. Bir çocuk olarak, bilirsiniz, arkadaşlarla oynamak için dışarı çıkarsak, futbol her zaman ilk sıradaydı. Okulda ragbi oynamak zorundaydın. Yani okul müfredatının bir parçası olarak, yaz aylarında kriket, kışın rugby ve futbol oynuyorsunuz. Ve yaz aylarında da atletizm. Tenis daha sonra geldi. Sonra tenis oynamaktan zevk aldım. Ve futbolda okul takımı için oynuyordum. Rugby ve krikette değil.
 
Siz çocukken İngiltere'de öncü siyah futbolcuların olduğundan eminim. 1970'lerde WBA'nın üç yıldızını kastediyorum: Cunningham, Regis ve Batson. Ayrıca Nottingham'da VivAnderson. O yıllarda size nasıl ilham verdiler? Muhtemelen 10 yaş civarındaydınız…
 
- Biraz daha büyük olabilirim. Regis, Cunningham ve Batson'ı aynı futbol kulübünde düzenli oynarken görene kadar, bunun yapabileceğim bir iş olabileceğini düşünmemiştim. Ondan önce, profesyonel bir futbolcu olacağımı hiç düşünmedim. Futbolu seviyordum. Fakat bence yaptığınız her şeyde, sizi heveslendirecekkişiler olması lazım. Ve o zamana dek böyle kimse yoktu. VivAnderson muhtemelen tek siyah futbolcuydu. Ondan önce de siyah oyuncular olmuştu. Anderson'dan önce de,Cunningham'dan önce de olmuştu. Vince Hilairede,CrystalPalace ve diğer birkaç takımda oynuyordu Ama bunlar düzenli olarak futbol oynarken gördüğüm ilk siyah futbolculardı. Şimdi Vince Hilaire, CrystalPalace ve diğer birkaç takım için oynuyordu. Başka oyuncular da vardı. Fakat çok tek tüktü. Üst düzeyde oynayan ilk siyah futbolculardı.


 
Geçen yıl bu üç muhteşem futbolcunun hikâyesini anlatan Three Degrees kitabını okudum. Orada bahsi geçen ırkçılık derecesini görünce şoke oldum. O yıllarda hangi takımı tutardınız?
- Muhtemelen desteklediğim bir takım yoktu. Uzaktan uzaktan Tottenham taraftarıydım. Stada gidip maç izlememe izin verilmezdi, çünkü söylediğiniz gibi, futboldaki ırkçı unsurlar sebebiyle, ailem asla stada gitmeme izin vermezdi. Benim için güvenli olmayan bir yer olduğunu düşünüyorlardı. Yani ekran başında bir Tottenham Hotspurs taraftarıydım.
 
Niye Spurs? Üstelik Batı Londra'da yaşamınza karşın…
- Batı Londra'da yaşıyordum, doğru. Ama sebebi, kuzenimin Liverpool hayranı olmasıydı. Eski bir Liverpool forması vardı ve babası ona her zaman yeni Liverpool forması alıyordu. Ben de ona Londra dışında kimseyi desteklemeyeceğimi söyledim. Bir Londra takımı olmalıydı. O zaman sanırım Tottenham cazibeli bir kulüptü. O dönemde kupalar kazanırlardı. Böylece bir çocuk olarak o armaya ve başarılı takıma ilgi duyuyorsun. Böylece bir Tottenham taraftarı oldum.
 
Londra futbolu için kesinlikle farklı bir dönemdi. O zaman sizi teşvik eden bazı kilit kişiler var mıydı? Bir antrenör ya da bir öğretmen mesela?
- Pek yok sanki. Ben sadece futbol aşkı için oynadım. Eskiden kalede oynardım. Bir süre kaleciydim, sonra bir maç forvette ve okul takımı için hat-trick yaptım. Ve okul müdürü gelip bana dedi ki “Br daha asla okula kalede oynayamayacaksın. Hep forvet oynayacaksın.” Bu yüzden muhtemelen bu olay bir nevi futbola bakışımı ve oynamak istediğim oyunu değiştirdi. Dürüstçe söylemeliyim ki, gol atmayı kurtarmaktan veya yemekten çok daha fazla seviyordum. Yani mevkimi değiştiren okul müdürü Bay Middleton oldu. Muhtemelen o dönemde 13-14 yaşlarındaydım.


 
Lise diplomanızı aldığınıza eminim. Yanılıyor muyum?
- Evet, okulumu bitirdim. Bundan birkaç yıl önce okul notlarımı yayınladılar. Okulda düşündüğümden daha iyisini yapmışım. Evet, iyi bir öğrenciydim.
 
Ve okuldan sonra, futbolun yanı sıra başka işlerde çalıştığınızı okudum. Ne tür işlerdi?
- Çünkü okulum bitmişti. Gezmek isteyen birçok genç erkek gibi biraz para kazanma zamanıydı. Ayrıca anneme destek olmak istedim, böylece para kazanmaya çalıştım. Peki neler yaptım? Okuldan ilk ayrıldığımda buharlı oto temizliği yapıyordum. Otomobilleri, taksileri ve benzeri araçları temizledim. Ve sonra gençlik eğitim programına gittim. Bilgisayarları nasıl tamir edeceğimi öğrenmek için bir kurstu bu. Sanırım iki yıllık bir kurstu. Ancak yaklaşık üç veya dört ay kursun öğretmeni sınıfa gelmedi. Ben de duvar kağıdı mağazasında bir iş buldum. Minibüs kullanıyordum. Ve duvarı kağıdı kaplıyordum. Bu iş sayesinde salı ve perşembe günleri idmana çıkıp cumartesi günü amatör ligde oynayabiliyordum.
 
Aksi takdirde, belki futbol oynamaya devam edemeyecektiniz. Az önce futboldaki ırkçılıktan bahsettik. Futboldaki ilk günlerinizde siz herhangi bir ırkçılığa maruz kaldın mı?
- Amatör günlerimde inanılmazdı! Muhtemelen en kötü anılarım bununla ilgili. 17 yaşında bir amatör bir futbolcu olarak takımımla FA Vase (İngiltere Amatör Takımlar Kupası) yarı finalinde Wisbech adlı bir takıma karşı oynadım. Evimizdeki ilk maçta iyi oynadım, iki gol attım. Ve deplasman maçına gittik. Ve şunu çok iyi hatırlıyorum: İlk maçta iyi oynadığım için tribünden biraz kötü tezahürata maruz kalıyordum. Top ne zaman bana gelse “Zenciye vurun! Zenciye vurun!” diye bağırıyorlardı. Hem de bütün stadyum!
 
Bütün stadyum?
- Evet, tabii bütün stadyumda sadece 3000 kişi vardı. Vay dedim kendime. Ve asıl çılgınca şey şuydu: Wisbech'in forvetinde de bir siyah oyuncu vardı. İnanılmaz! O zamanlar böyleydi vaziyet.
 
Yeterli olmasa da bu ırkçlılık konusunda 30 yıl içinde belki de ilerleme görüyor musunuz?
- Sanırım 30 yıl içinde, politik olarak doğru bir toplumda yaşıyoruz. Bu yüzden bazen her şeyi göremeyebiliriz. Bazı ülkelerde hâlâ ırkçı tezahüratları duyuyorsun. İngiliz futbolunda o zamanki kadar önemli değil. Ya da İngiliz futbolunda o zamanki kadar yaygın değil. Ancak futbolda muhtemelen çıplak gözle göremediğimiz bazı ırkçılık unsurları hâlâ mevcut.


 
LES FERDINAND'IN PROFESYONEL KARİYERİ
 
En iyi yıllarınızı nerede geçirdiniz? QPR'da mı yoksa Newcastle'da mı? Newcastle'da harika iki sezonunuz var…
- O zaman QPR'da muhtemelen üç ya da dört harika yıl, sonra Newcastle'da iki harika yıl geçirdiğimi biliyorsunuz. Sanırım birçok kişi daima Newcastle kariyerime en başarılı dönemim olarak bakacak çünkü orada 83 maçta 50 gol atmıştım ve iki kez de PremierLeague ikincisi olduk. İlk sezonda da ligi kazanmalıydık. Zaten QPR'dayken daha fazla milli olmuştum.
 
1995-96 sezonundaki unutulmaz şampiyonluk yarışından biraz bahseder misiniz? Bir ara 12 puan fark yaptıktan sonra kaybetmenizin ana sebebi neydi? Acemilik mi? Bir çeşit gevşeme mı?
- Sanırım daha önce bahsetmiştim bundan. Deneyimsizlikti ana sebep. Soyunma odasında daha önce şampiyonluk yaşamış pek fazla oyuncu yoktu. Böyle oyuncular olsaydı soyunma odasında, daha önce bir şeyler kazanmış olsaydık, belki de bahsettiğiniz gevşeme olmazdı. 12 puan öndeyken ilk maçımızı kaybettikten sonra 'Ah kahretsin! Üç puan kaybettik. Bir daha olmayacak” demek yerine 'Ah hâlâ 9 puan öndeyiz, bir maçımız da eksik. Onu kazanırsak fark yine 12 puan olur” demeyi seçtik. Bunun yerine soyunma odasında 'Dinleyin! Üç puan kaybettik. Bu bir daha olmayacağına emin olalım!” Rahatlığımız kasıtlı değildi elbette. O zaman iyi futbol oynuyorduk ve muhtemelen kendimize aşırı güvenmiştik. Sonunda da bu aşırı güven bize zarar verdi.
 
Unutulmaz sezon bir sezon olmuş…
- Çünkü kaybettik. 9 puan öndeyken de bir maçımız eksikti. Sonra bir haftada üç maçımızı da kaybettik ve fark sıfıra indi. Elde sadece o eksik maçı kaldı. Sonra da şampiyonluk gitti. İşte futbolda işler bu kadar çabuk değişebilir.
 
Peki neden Newcastle'dan ayrıldınız?
- İlginç bir süreçti. KevinKeagan Teknik direktörlükten ayrılmıştı. Ve yerine KennyDalglish gelmişti. Bana “Kulübün biraz para kazanmak istiyor ama gitmeni istemiyorum. Fakat altı milyonu da bir yerden bulmam gerekiyor. Bazı kulüpler sana altı milyon Sterlin ödemek istiyor.” Peki, yapmak istediğin buysa ve beni takımda istemiyorsan, bana ne yapmak istediğimi sorma. Sonunda Tottenham Spurs altı milyon liralık bir teklif verdi. Ve Cuma günü tam da Spurs'ta sağlık kontrolüne gittim. Cumartesi günü ise Shearer, Umbro turnuvasında ayak bileğini kırdı. Bu yüzden beni geri almaya çalıştılar. Ancak teklifi kabul etmişlerdi, gitmeyeceğimi söylemediğim sürece anlaşmayı iptal edemeyeceklerdi. Edemediler.
 
Altı milyon Sterlin o zaman çok paraydı değil mi?
- Kulüp için altı milyon dolar çok paraydı. 32 yaşındaydım. Sonunda Spurs'e gitmeye karar verdim.
 
Başka seçeneklerin var mıydı?
- Birçok seçenek vardı. Sheffield Wednesday, Liverpool, Everton da teklif vermişti.
 
Peki Londra'ya dönmek de istediniz mi?
- Evet. Her zaman Spurs'u destekledim. Ve Londra'ya dönmek de iyiydi tabii. Tottenham o dönemde hâlâ çok büyük bir kulüp olarak kabul ediliyordu. Başkan Alan Sugar ile konuştum, ve o da kulübü bana çok methetti. Gerry Francis Teknik direktördü ve onunla çok iyi anlaştım. Muhtemelen Francis sayesinde kariyerimi iyi bitirdim.
 
Newcastle yıllarınızda, 1996'da Profestynel Futbolcular Birliği PFA tarafından sezonun oyuncusu seçildiniz. Bu büyük bir onur. Bu ödülü bireysel açıdan kariyerinizin zirvesi olarak değerlendirir misiniz?
- Evet. Bence herhangi bir futbolcunun layık görülebileceği en değerli ödül kendi meslektaşları tarafından verilendir. Çünkü bu oyuncuların seçimi. Sık sık gazeteciler ve diğer herkes hakkında konuşuruz, “ne biliyorlar ki? Hiç oynamadılar” deriz. Fakat bir meslektaşınız o yıl için en iyi oyuncu olduğunuzu söylüyor. Ve ben de bununla gurur duyuyorum.
 
Sonraki yıllarda bazı sakatlıklar geçirdiniz. Bu sakatlıklar kariyerinizde nelere mal oldu?
- Evet, çok sık tekrarlayan bir sakatlığım olduğunu biliyorsun. Bir aşil problemim vardı. Ara verirdim, geri gelir ve oynardım, tekrar sakatlanırdım ve o halde oynardım. Sonunda bir ameliyat geçirdim, Aşilim onarıldı ve idmana döndüm. Ancak Aşilden dönmesi biraz zaman alıyor. Ve koşarken yine acı çekiyordum. O kadar uzun süre acı çektim ki zihnimde böyle geliyor. Bu yüzden rehabilitasyon sürecinden geçtim. Ama hâlâ çok acı çekiyordum. Bu ülkedeki en iyi aşil uzmanlarından beş ya da altı tanesini görmüştüm. Taramadan geçtim ve hiçbir şey bulamadılar. Sonra birileri bana Londra'da bir fizyoterapist tavsiye etti: KevinLaidlaw. Onu görmeye gittim. Bana bazı testler yaptı, acının şiddetli olup olmadığını sordu. Ve bütün taramalarda gözden kaçan. 'Şu küçük beyaz noktayı gördün mü” dedi. Gerçekten de aşillere kadar uzanan bir kemik baskı yapıyor ve daha çok ağrıya sebep oluyordu. Bir ameliyat daha geçirdim. Muhtemelen iki yıllık sorunlara mal oldu bu sakatlık.
 
O fizyoterapist olmasa belki de daha erken emekliye ayrılcaktınız?
- Kesinlikle. Yani iki buçuk yıl boyunca git geller yaşadım. Belli ki bu sakatlık sebebiyle garip bir şekilde koşuyordum, vücudumun başka bölgelerinde de sorunlara çıkıyordu. Önce sırtımda sorun çıktı, sonra bir kasık çekti, sonra dizimde sorun doldu. Beni baya uğraştırdı.
 
Ama 30'lu yaşların sonuna kadar oynamaya devam ettiniz, 40 olmadan hemen önce bıraktınız futbolu. Bu kadar uzun süre oynamanızı sağlayan neydi? Fiziksel seviyeniz mi?
- Sanırım formumu korudum. Kilomu hep aşağıda tuttum ve hepsinden önce futbol oynamayı sevdim.  Bu yüzden benim için kendimi hazır tutmak bir angarya değildi. Ve muhtemelen emekli olmamın sebebi de, o zaman kız arkadaşımla yaşadığım bir olaydı. Yatağımızın olduğu yerde küçük bir basamak vardı. Sabah yataktan kalkıp merdivenlerden inmek için yürüyüp banyoya gidiyordum. Bana bakıp “Les, lütfen emekli ol” derdi. Sonra duş alıp çıktığımda “Bak, ben iyiyim” diyordum. Sanki Süpermen girip tekrar çıkıyor gibi. Ve bu bir süre devam etti ve sonra berbat dönem geldi. Artık sahada yapmak istediğim şeyleri yapamıyordum. Yeni bir sözleşme teklifi de almıştım ama benim için doğru zaman olduğunu hissettim ve bıraktım.
 
İngiltere Milli Takımı'na ilk kez 1993'te çağrıldınız. Fakat İngiltere için biraz karmaşık bir dönemdi. Mesela 1994 Dünya Kupası finaline gidemedi takım değil mi?
- Doğru. O dönem Teknik direktör Gordon Taylor'dı. Milli takıma ilk kez bir Türkiye maçı için çağrıldığımı hatırlıyorum. Ama yedekte oturdum, oyuna giremedim. Bunun ilginç bir tesadüf olduğunu düşünüyorum çünkü kariyerime de Türkiye'de başlamıştım. Ve o maçta da Beşiktaş'tan eski takım arkadaşlarımın da oynadığını hatırlıyorum.
 
İngiltere Milli Takımı'ndaki kariyerinizi nasıl değerlendirirsiniz?
- Muhtemelen İngiltere için oynamam gereken sayıda maça çıkamadım. 1996'da Avrupa Şampiyonası da İngiltere'deydi. Biliyorsun, o sezon yılın PFA oyuncusuydum, 29 gol atmıştım. Yılın en iyi oyuncusu olarak bu seviyede oynamaya hazırdım. Kadroda olmama karşın bir dakika bile oynayamadım o şampiyonada. Ve bence bu dünyadaki başka hiçbir milli takımda olmazdı.
 
LES FERDINAND'IN FUTBOLCULUK SONRASI KARİYERİ
 
Futbol sonrası kariyeriniz hakkında konuşalım. Birkaç yıl TV yorumcusu olarak çalıştınız? Hoşunuza gitti mi?
- Evet, futbolu bıraktıktan sonra bir süre yorumculuk yaptım. Açıkçası hoşuma gitti. Çünkü futbol sonrası ne yapmak istediğimi tam bilmiyordum. Antrenörlük yapıp yapmak istemediğimden de emin değildim. 20 yıllık kariyerden sonra sahanın dışında biraz nefes almam gerekiyordu. Ben de PremierLeague maçlarını yorumladım. Biraz BBC için çalıştım. Ayrıca uluslararası yayınlar için her altı haftada bir, on gün boyunca Dubai ve Abu Dabi'ye gidiyordum. Ve bu sayede futbolun içinde kaldım hem de her gün antrenmana gitmeme gerek kalmadan. Sonra 2008'de Harry Redknapp, Tottenham'a antrenör olarak dönmem için bir teklif yaptı.
 
Evet biliyorum. Ve forvetlerin antrenörüydünüz değil mi?
- Böyle bir etiket yapıştırdılar üzerime ama doğru değil. Basın “Les forvet antrenörü olarak geri döndü” şeklinde yazmıştı. Buna karşılık muhtemelen, forvetlerden daha ziyade savunma oyuncularıyla çalıştım. Evet bu yüzden geri döndüm.
 
Yani forvetlere özel antrenör değildiniz?
- Hayır, hayır, herkes eski bir forvet olduğum için böyle düşündü herhalde. Ama ben antrenör olarak gelmiştim. Teknik direktör Harry Redknapp ayrıca Tim Sherwood'u geri getirdi. Ayrıca CliveAllen, Joe Jordan ve Kevin Bond da antrenör olarak kulüpteydi. Çok sayıda antrenör vardı, bu sebeple yeterince katkıda bulunamadığımı hissettim. Ben de Tottenham U21 takımını devraldım ve orada antrenörlük yaptım. Çok iyi bir dönemdi. Harry Kane, AndrosTownsend, TomCarroll, Ryan Mason, Jake Livermore, TomHuddleston, Adam Smith gibi oyuncularla çalıştım.
 
U21 liginde mi oynuyordunuz?
- Evet, U21 ligi. Ve sahip olduğumuz grupla ilgili hoş olan şey şu: Neredeyse bu oyuncuların her biri futbola devam etti ve Tottenham olmasa da başka bir kulüpte profesyonel oynadı. U21 takımının hedefi budur. Yüzde yüz. Eğer Tottenham'da olmasa bile başka takımlarda profesyonel kariyer yapmalarını sağladık. Ve zannedersem o takımın yüzde 95'i de profesyonel olmuştur.
 
Neden antrenörlüğü bıraktınız?
- Sebebi Tottenham'da olanlardı. U21'de çalışmaya devam ettim. Ardından Harry Redknapp ayrıldı ve AndreVilas-Boas geldi, onunla da çalışmaya devam ettik. Sonra o da ve Tim Sherwood Teknik direktör oldu. Ben de onun yardımcısı oldum. Muhtemelen Ocak ayından sezon sonuna kadar durum böyleydi. Ve sonra yeni sözleşme vereceklerini zannederken onu da kovdular. Çizginin aşıldığını hissettim. Teknik direktör ayrılınca ben de kendi kararımla bıraktım. Başkan Daniel Levy ile bunun hakkında konuştuk: U21 takımına geri dönmemi önerdi. “Hayır”, dedim. Benim için de ayrılma zamanı gelmişti.
 
Saha dışında yönetici olmaya nasıl karar verdiniz?
- Gerçekten ilginç burası. Ben Tottenham'da antrenörlük yaparken İtalyan FrancoBaldini de futbol direktörüydü. Nasıl çalıştığına bakardım ve çok da hoşuma giderdi. Onunla sık sık konuşurdum.  takımınıza uygun oyuncuları izlerken bir iki şey söylerdim, ve bir futbol kulübünün iş tarafını öğrenmeye meraklıydım. Ve bu iş bir şekilde ilgimi çekti. Hatta Tim Sherwood'a bazen “İleride bu işi yapacağım” dediğimi hatırlıyorum. Bunun için İngiltere Futbol Federasyonu'nun kurslarına gittim, Warwick Business Schools'da eğitimden geçtim.
 
Gerçekten bir futbol direktörü veya sportif direktörün bu eğitimlere ihtiyacı var mı?
- Saha içinde hem antrenör hem de oyuncu olarak bulunmuştum. Bir aşamada futbolun yönetim tarafını öğrenmek istedim. Yönetim kurulu toplantısına girdiğinizde, bir futbol kulübünü yönetmenin ne demek olduğunu anlamanıza yardımcı oluyor. Hangi görevde olursam olayım en azından futbol kulübünün iş tarafından da anlıyorum. Aslında bence bu eğitimleri almasa bie bir futbol direktörü yönetim işinin nasıl olduğu hakkında bir temel anlayışa sahip olmalı. İşin içinde öğrenebilirsiniz yöneticiliği inceliklerini. Benim için de her gün öğrenilecek yeni şeyler var.
 
2015 yılının başlarında Queens Park Rangers'ta futbol direktörü olarak göreve başladınız. QPR'da karşılaştığınız ilk zorluklar nelerdir?
- İlk büyük zorluk çok iyi para kazanan ve pek futbol oynamak istemeyen oyunculardı. Bir tür erken emeklilik gibiydi. Bu yüzden muhtemelen görebileceğiniz en kötü senaryoydu. Takım Premier Lig'den henüz düşmüştü ve toplam ücretleri azaltmak gerekiyordu. Ben görece geldiğimde QPR'da, yıllık ücret toplamı 68 milyon Sterlin'di. Geçen sezon nihayet 20 milyona düşürdük. Şimdi bunun da altına inmeliyiz. Tabii bunu yaparken çok sayıda oyuncu kaybedersiniz. Sadece oyuncular değil, çok sayıda personel de kaybedersiniz. Sonra yeni oyuncuları daha az parayla getirmeye çalışıyorsun. Ve bir yandan da Premier Lig'e dönmeye çalışmalıyız.
 
Muhtemelen çok zor bir geçiş dönemi…
- Ah! İnsanlar geçişin ne kadar zor olduğunun farkında değil. Ve eğer taraftarsanız asla anlayamazsınız çünkü arka tarafı asla göremezsiniz. Sizin tüm gördüğünüz kulübünüzün maç kazanamaması ve oyuncu kalitesinin eskisi gibi olmamasıdır. Tabii ki şikayet edeceksin. Her hafta stada gidip eğlenceli bir maç izlemek için para ödüyorsunuz ve bunu da çok iyi anlıyorum. Ancak bizim için devasa bir yapılanma dönemiydi ve bunu yapmaya mecburduk.
 
Oyuncu menajerlerinin QPR'de yönetici olmanızdan hiç mutlu olmadığını söylediniz. Bunun asıl sebebi neydi?
- Oldukça basit: Ben çok açıksözlüyüm. Çoğu menajer genelde üniversite eğitimi almış CEO'larla muhatap. Onlarla farklı bir ilişkileri var. Futbolu bilmediklerini söylemiyorum ama belki de futbolun saha içini benim kadar iyi bilmeyebilirler. Bu sebeple bir menajer 'Les şöyle bir oyuncum var. Harika bir ayağı var. Bunu yapabilir, bunu yapabilir” dediğinde ben de “Öyle mi? Bana sadece oyuncunun adını söyle, sana ne yapabileceğini söyleyeyim” yanıtını veriyorum. Menajerlerin çoğuyla oldukça iyi anlaşırım ve sanırım işin bu kısmını de seviyorum.
 
QPR için geçen sezon nasıl geçti?
- Çok iyi değil. Sezona pek iyi başlamadık. Sonra işler düzeldi. Noel'e kadar çok iyi futbol oynadığımız bir dönem geçirdik. Playoff barajının iki puan gerisindeydik. Ancak birkaç tecrübeli oyuncumuz sakatlandı ve Teknik direktörümüz sadece tecrübeli oyuncuları oynattığı için gençler de olmaları gereken seviyenin çok altında kaldı. Bu sebeple sezonun son bölümünde çok zorlandık. Son 15 maçta bir kez kazanabildik.
 
İngiltere'de profesyonel liglerde tek siyah yönetici siz misiniz? Başka birisi var mı?
- Şu anda başka birisi daha olduğunu sanmıyorum. Reading'de şu an Belçika'da olan BrianTeverden vardı daha önce. Chelsea'de Michael Emenalo vardı. O da şimdi Monaco'da.
 
Hâlâ üst yönetimde böyle ırka bağlı bir engel görüyor musunuz?
- Evet, yöneticilere bak, toplantı odalarına bak. Şimdi etnik köken açısından futbol kulüplerinin sahiplerinin durumu değişti. Çinli kulüp sahipleri var, Amerikalı sahipleri var, etnik kökenler değişti. Ama yönetim kurullarına, yedek kulübesine baktığında billiyorsun ki çok fazla siyah yönetici yok, çok fazla siyah antrenör yok ve çok fazla siyah insan yok.
 
ABD'de NFL'de olduğu gibi İngiliz futbolunda da bir çeşit Rooney Kuralı uygulanmalı mı?
- Premier Lig'de uygulanması zor. Çünkü burada on olayın dokuzunda bir sonraki Teknik direktörün kim olacağını biliniyor. Bu yüzden RooneyKuralı'nı hele alt liglerde uygulamak pek de önemli değil. Ama bir şeyler yapılmalı. Elbette siyah kişilere sadece siyah oldukları için iş verilmesini istemiyorum. Sadece biraz adalet istiyorum. Dışarıda bir sürü iyi siyah antenör var. Futbol kariyerinin sonuna geldiklerinde John Terry, Frank Lampard ve Steven Gerrard hakkında medyanın “ne harika Teknik direktörler olacak” dediğini biliyorsunuz. Halbuki eşit derecede parlak kariyerlere sahip Rio Ferdinand, Sol Campbell, Paul İnce, John Barnes için aynı şeyle yazılmıyor. Ancak sorunun sadece yönetim kurulu odasında olduğunu düşünmeye meyilliyiz. Bunun toplantı salonu olmadığını, toplumsal olduğunu söyleyeceğim.
 
Milli Takım'daki görev için mülakat yapmaktan neden vazgeçtiniz?
- Vazgeçmedim. FA ile mülakat yaptım. Bazen basın bir şeylerde ısrar eder ve onu öyle yazar. Görev için mülakat yaptım ama görevi almadım. Belki de o görev için doğru kişi ben olabilirdim. Ama niye seçilmediğim hakkında fikrim yok. Sanırım sonunda LesReed'e verdiler görevi, tecrübesinden dolayı.

LES FERDINAND RÖPORTAJININ İKİNCİ BÖLÜMÜ

Les Ferdinand saha dışında da renkli bir kişilk. Helikopter ehliyeti var, arkadaşlarıyla bisiklet turlarına katılıyor, yardım kampanyaları organize ediyor. Aynı zamanda iki yetişkin çocuk sahibi Ferdinand geçen yıl sonunda üçüncü kez baba oldu. Ünlü santraforun özel hayatından kesitler ve modern futbol üzerine görüşleri.

Bugün çok farklı Premier Ligizliyoruz. Premier League'in ilk günlerinde siz de sahadaydınız. O dönemi bugünle kıyaslar mısınız? O dönem ve şimdi arasındaki en çarpıcı farklar neler?
- En başta para. Bence muhtemelen en büyük farkı mali konularda görüyoruz. Mesela Premier Lig 1992'de kurulduğunda ilk kez pazartesi gecesi maçları oynanmaya başlamıştı. Bu daha önce hiç yapılmayan bir uygulamaydı. QPR olarakpazartesi gece maçı oynayan ilk takım olduğumuzu hatırlıyorum. Manchester'da oynadık o ilk maçı. O zamanki teknik direktörümüz Gerry Francis'in delirdiğini hatırlıyorum çünküpazartesi oynadıktan iki gün sonra yine maça çıkmak zorunda kaldık. Şimdi haftanın her günü futbol var. Premier League, Championship, League 1, League 2, kadınlar ligi, haftanın her gecesi bir futbol maçı izleyebilirsin. Bu arada Sky ve BT gibi yayıncılarla Premier Lig küresel hale geldi. Premier League'in şu anne kadar çok ülkeye ulaşıyor! Bir sürü yabancı oyuncu, bir sürü yabancı antrenör var. O zamanki ligde kaç yabancı antrenör olduğuna bakın ve şimdiyle karşılaştırın.Muhtemelen benim dönemimle bugün arasındabir büyük fark da burada.
 
Fizik kondisyon açısından bir fark var mı?
- Bu açıdan da değişikikler oldu futbolda. Ben Premier Lig'deyken takımlarda spor bilimcisi diye bir görevli yoktu. Maçların veri analizi söz konusu değildi. Oysa şimdi sahadaki her hareket, her an kayıt altına alınıyor. Futboldaki teknolojinin de bugün çok fazla değişikliğe uğradığını görüyorsunuz.
 
Şampiyonlar Ligi finalini izlediniz mi?Tüm sezonki olağanüstü maçlardan sonra bu final biraz hayal kırıklığı yaratmış olmalı…
- İzledim. Her iki takımun da yarı finaldeki maçlarına bakarsanız, kibiri Barcelona'ya karşı, diğeri Ajax'a karşı sıradışı performans gösterdi. gerçekten heyecanlanıyorsun. Çünkü bu tür performansları gösteren bu iki takım oynayınca“umarım final de böyle olsun” diyorsun. Ancak final maçını sezon bittikten üç hafta sonra oynadılar. Şampiyonlar Ligi finali muhtemelen kazanabileceğin en önemli kupa. Ama arada hiç maç yapmadan geçirdikleri üç haftaları oldu. Böyle bir periyotta sadece idman yaparsınız. Hepimiz biliyoruz ki, bir süre maç yapmadığınızda, eski ritminize geri dönmekiçin birazzamana ihtiyacınız olur. UEFA'nın final için arada çok uzun süre bıraktığını düşünüyorum. İki hafta olsaydı daha iyi olurdu ki iki hafta bile uzun bir aradır. Normalde, Şampiyonlar Ligi finali FA Cup finalinden bir hafta sonra oynanır. Bu uzun ara sebebiyle biraz hayal kırıklığı yaratan bir final oldu.
 
Bu sezon Avrupa kupalarında dört İngiliz takımının finalist olmasını nasıl açıklarsınız?
- Bence bu, İngiliz futbolu için harika bir durum. Çünkü uzun süre diğer ülkelerin gerisinde kaldığımıza inanmıştık. Yani Arsenal, Chelsea, Tottenham ve Liverpool takımlarımızı finalde görmek İngiliz futbolu için harika bir olay. Doğru,final maçları izlemek istediğimiz en iyi futbol oynanmadı ama oradaki dört takımın da İngiliz futbolu ve Premier Lig için iyi bir iyi başardığını da söylemek lazım.
 
Peki İngiliz takımları İtalyan, Almanl ve İspanyol takımlarını nasıl geride bıraktı?
- Futbola bakınca 50 yıldan beri çeşitli nesillerin gelip geçtiğini görebiliriz. Bu sayede her ülke belli bir süre en tepeye çıkıyor. Şimdi de İngiltere'nin dönemi gibi görünüyor. 15 yıl, belki 20 yıl önce önce çok iyi hatırlıyorum ki İtalyan futbolu en iyisiydi, bütün oyuncular İtalya'ya gitmek istiyordu. Herkes İtalyan futbolu izlemek istiyordu. Ben de 20 yıl önce ben de hep Channel 4 kanalında Gazette programnınizlediğimi hatırlıyorum. İtalyan futbolu şimdi kayıplarda. Bir aşamada tekrar yukarı tırmanacaklarına eminim.
 
Bazı Avrupa'nın üst düzey kulüpleri önümüzdeki yıllarda Şampiyonlar Ligi'ne yeni bir düzenleme getirmeye çalışıyor. Bu fikre katılıyor musunuz? Yoksa bu en iyi takımlar için daha fazla maç ve daha fazla para mı demek?
- Aslında bu İngiltere'de Championship'teki takımların durumuna benziyor. Premier Lig'deki parayı ve aynı zamanda bir alt lig olan Championship'te büyük zorluk çeken takımları görünce şunu düşünüyorum: Keşke paranın biraz daha eşit dağıtılması için bir şeyler yapabilseydim. Çünkü Championship hem seyirci hem izlenme oranı açısından Avrupa'da en çok izlenen dördüncü lig olmalı. Halbuki Premier League ile Championship'te elde edilen gelirler arasında büyük fark var. Bu dağılımın biraz daha adilane yapılmasını gerekiyor.
 
40'lı yaşlarınız çoktan geride kaldı. Formunuzu nasıl koruyorsunuz?
- Bisiklete biniyorum. Bu civardaki tepelerde turluyorum. Biraz boks idmanı yapıyorum. Ayrıca her gün QPR antrenman tesislerindeyim. Orada spor bilimcilerimiz var. Bana neler yapmam gerektiğini anlatıyorlar. ylüyorlar. Ve baklava yemeyi bırak, tatlı yemeyi bırak gibi şeyler söylüyorlar.Biraz diyete girip üzerine egzersiz yapınca formunuzu koruyorsunuz.
 
Bir seferinde İtalya'da bisikletle 167 km yaptığınızı okudum. Arkadaşlarınızla yaptığınız bir gezi miydi?
- Evet öyleydi. İngiltere Milli Takımı'nın da oyuncusu olan Lawrance Dallaglio'ydu buna vesile olan kişi. Kanser araştırmaları için bağış topladığı Dallaglio Cycle Slam adlı bir organizasyon yapıyor her yıl. Ve temelde yaptığı şey, ragbideki 6 Ulus turnuvasına katılan ülkelerde bisiklet sürmekti. Ben de Roma-Nice etabına katıldım ve ben de o gün 167 kilometre bisiklet sürdüm.
 
Ve bana biraz helikopterle uçma hobinizden de bahseder misiniz? Hâlâ uçuyor musunuz?
- Evet, hâlâ uçuyorum. Aslında birkaç yıl önce helikopterimi sattım. Aslında bu akşam bir arkadaşımla akşam yemeğine gidiyorum: Lawrence'taiki helilopter var, bu sefer onlardan birini uçuracağım. 17-18 yıldan beri helicopter pilotuyum. Evet, aklıma takılan bir şeydi. Öğendim ve çok da zebk alıyorum.
 
Sizin gibi uçuş ehliyeti olan başka bir futbolcu tanıyor musunuz?
- Bir veya iki kişi olabilir ama bilmiyorum.
 
Hiç bir profesyonel helikopter pilotu olma fikriniz oldu mu? Mesela eski bisikletçi Gianni Bugno tanıyor musunuz? 1990'da Giro d'Italia'yı kazandı. Emekli olduktan sonra da kurtarma pilotu olmuştu.
- Belki sıkılırsam benim de yapabileceğim bir iş olabilir o zaman.
 
Ailenize gelelim. 1988'de İstanbul'a geldiğiıznde zaten babaydınız değil mi?
- Evet oğlum Aaron,beni görmek için birkaç kez İstanbul'a da gelmişti. Türkiye'ye 22 yaşımdayken geldim. Yani o da 2.5 yaşındaydı o zaman. Güzel zamanlardı.
 
Oğlunuz Aaron neredeyse 31 yaşında değil mi?
- Oğlum 32 yaşında. Kızım Lauren 22 yaşında. Şimdi de yedi aylık bir bebeğim oldu. Küçük bir kız çocuğu. Doğrusu benim tankta bir şey kaldığını düşünmemiştim ama işte…
 
Tebrikler. Büyük çoçuklarınız neyle uğraşıyor?
- Oğlum inşaat sanayine kimyasal malzemeler satan bir şirkette çalışıyor. Ve ayrıca otomobil alıp satar. Yani işleri yolunda. Kızım drama okumak için Loughborough Üniversitesi'ne gitti. Bir aktris olmak istiyor. Birkaç reklamda ve bunun gibi şeylerdeoynadı. Yakındaneler yaptığını göreceğiz.
 
Toplumsal sorumluluk faaliyetleriyle de çok ilgilisiniz. Londra'da iki yıl önce yanan Grenfell Kulesi için bir yardım maçı organize ettiniz. Önemli futbol kulüpleri toplum hayatında ne kadar önemli?
- Bunun çok önemli olabileceğini düşünüyorum. Grenfell Kulesi'deki dünya çapında duyuldu. Belki de İkinci Dünya Savaşı'ndan beri İngiltere'de yaşadığımız en büyük felaketti ve bu yüzden herkesin dikkat çekti. Bunu yaptğımda birçok kişi ilgilendi ve dinledi.Ben Grenfell bölgesinde büyüdüm. Ben de sadece kendi payıma düşeni yaptım ve Grenfell halkı için çok çok iyi işler yapan belki milyonlarca kişi çıktı ortaya. Çok sayıda kuruluş, çok sayıda kişi. Benim yapabileceğim de bu maçı organize etmekti. Aslında toplum için çok iyi şeyler yapan, benim kulübüm QPR dahil birçok kulüp var. Ancak insanlar bunlardanpek bahsetmek istemiyor çünkü oyunculardan, sahadaki güzel hareketlerden konuşmak istiyorlar. Tek tek kulüplere bakarsanız toplum için iyi şeyler yapan birçok futbol kulübü görürsünüz. Ama dediğim gibi, çok fazla konuşulmuyor.Ne yazık ki, ancak böylesine büyük bir felaket meydana geldiğinde bu olaylar hatırlanıyor.

Siyah Beyazlı takımla ilgili tüm gelişmelere Beşiktaş Haberleri sayfasından ulaşabilirsiniz.

ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!