comScore

Galatasaray Galatasaray

Galatasaray'da neler oluyor?

28 Kasım 2015, Cumartesi 23:55
Galatasaray'da neler oluyor?

Yazarımız Sinan Yılmaz son günlerde Galatasaray'da yaşanan gelişmeleri kaleme aldı.

FutbolArena - Galatasaray'da son günlerdeki açıklamalar oldukça dikkat çekici. Herkes birbirini suçluyor ve bu tablo tam bir 'yönetememe' sorununu ortaya koyuyor. Bu açıklamalar üzerinden Galatasaray'ın son günlerini yazmaya çalışacağım...
 
Öncelikle Atletico Madrid maçından başlayayım ve maçla ilgili bir iki şey söyleyeyim... Galatasaray'a çok ters, çok iyi alan daraltan bir takım Atletico... Tüy sıklet ile ağır sıkletin maçı gibi bir oyun oynandı. Atletico Madrid aslında İspanyol futbolunun antitezi. O ligde çok sayıda topu kullanarak hücum eden takım olduğu için Simeone, "Topu kullanmaya çalışan takımları nasıl bozarız" sisteminde uzmanlaşmış durumda. Galatasaray da topu paslı kullanmak dışında hücumda bir hiç. Driplingle top taşıyamaz veya ileri uzun atıp orada bir pivotun topu tutup da takımı ileriye taşıdığını göremeyiz... Tek koşul var pasla çıkmak. Yani Atletico Madrid'in en iyi durdurduğu iş. Kaldı ki Semih stopere Jem de onun önüne geçince yani topu kullanabilen sayısı azalınca Galatasaray bu sezonun en kötü maçını oynadı. Bu sezon topa en az sahip olunan maçtı. 4. maçlar sonunda Galatasaray paslı oyunda Şampiyonlar Ligi'ndeki 32 takım içinde 12. sıradaydı. Maç başı ortalama isabetli pas sayısı 400 civarındaydı ama bu maçta 250'leri zor geçtik! Bunda da düşen motivasyonun ve ilk 11'de değişen isimlerin payı vardı. Mesela oturan bazı kalıplar vardı. Hakan - Chedjou stoper ikilisi topu kullanma konusunda daha başarılı ve uyumluydu! Bu sayede Galatasaray savunmadan pasla daha hızlı çıkabiliyordu. Şimdi Hakan beke geçip Semih stopere oturunca orada pas becerisi bozuldu. Önde de Selçuk yerine Jem de biraz bozdu ve zaten diş geçiremeyeceğimiz bir rakibe tamamen teslim olduk. Böyle bir deplasmanda Jem oynayabilirdi tabii ama ona bir de Semih eklenince göbekten topla çıkma ezberi bozuldu. 
 
Gerçi bu maç hoca kim olursa olsun, hangi dizilişte kim oynarsa oynasın galibiyet imkansız gibiydi. Arada ciddi kalite farkı var çünkü... Fakat yine de şunu söyleyeyim, motivasyon konusu da çok eksik. Zira Hamza Hamzaoğlu Galatasaray'da 52 maça çıkmış, onun hiçbir maçında bu kadar kabullenmiş bir Galatasaray hatırlamıyorum. İçerde 1-4'lük Galatasaray - Arsenal mağlubiyeti de olsa yine içerde 0-2'lik Atletico Madrid mağlubiyeti de olsa Galatasaray bu kadar kabullenmiş ve özgüveni kırılmış bir takım değildi. Bu kabulleniş ve silik oyunu en son Prandelli döneminde görmüştük. Galatasaray'ın geçen sene sonunda ligde gömüldüğü maçlar tabii ki vardı (Mersin İdmanyurdu, Beşiktaş, Türkiye Kupası finali Bursaspor maçları) ama o maçlarda da skoru aldığı için kümeleniyordu takım. Yani Galatasaray skor olarak kötü durumdayken, yenikken, hiç böyle bir top oynamamıştı. İçerideki 0-2'lik Atletico Madrid maçının ikinci yarısında Galatasaray Podolski ile pozisyonlar üretebilmiş, Yasin'le kanatlarda etkili görünebilmişti. Yani esasında dereyi geçerken hoca değiştirmek, hiç değilse uzun vadede bir çözüm değil. Sene başı/sonu yapılmalı. Bu futbol doğrusunu Aziz Yıldırım bile defalarca yanılarak öğrendi ama Galatasaray kendi kültüründeki doğruları unuttu! Hamzaoğlu'nun hataları, eksikleri yok muydu, mutlaka vardı aşağıda yazacağım...
 
Maça dönelim...
 
İspanya Ligini yakından takip eden bir arkadaşım Eren Loğoğlu bu maçla ilgili güzel bir yorum yapmış. 
 
Şöyle demiş "Galatasaray'ın futbolunu savunmak için söylemiyorum ama yakın dönemde Atletico Madrid'e karşı Vicente Calderon'da iyi oynayan hatırlamıyorum, Barcelona hariç. Benfica 1-2 kazandı misal. İsabetli şutu da ikiydi. Atletico 23 şut attı, kaleyi dövdü. Kornerler 12-1 idi. Olmadı mı olmuyor maçıydı yani. Kazanmak bir yana bence gol atma şansımız bile yoktu. Tek pozisyona girebildik. Alan daraltan, blokları iç içe geçen, kayan, boğan bir takım" 
 
Birde bu takıma karşı ileride Podolski ile başlamak gibi bir hata yaptık. Bu maç bize şu sorunun cevabını verdi aslında. 
 
Podolski tek santrfor oynar mı?
 
Böyle bir rakibe karşı, deplasmanda, sizi boğmak isteyen güçlü bir takım karşı Podolski'yi ileri koymak maalesef 10 kişi maça başlamak demek. Podolski en verimli 2. forvet gibi veyahut kanat/forvet gibi oynuyor. Kewell'a oyun rolleri çok benziyor ama tek başına ilerde santrfor da oynayabilir. 4-6-0 gibi de olabilir veya 4-3-3, 4-2-3-1 formasyonlarında da bence olabilir ama tek şart var! Podolski'nin oynadığı takım, oyunu rakip yarı alanda oynuyorsa! Yani sen hücum ediyorsan Podolski oralarda gezer boşa çıkar etkili olur ama sen bekliyorsan Podolski ne sırtı dönük top alacak pivotluk yapacak bir oyuncu ne de savunma arkasına koşu atıp kontra kovalayacak bir oyuncu. Şimdi, Burak'ın rakip stoperlere baskısı da, Podolski'nin rakip stoperlere baskısı da düşük. Burak'ın ekstra hızı var ve geride kabullendiğiniz maçlarda belki onu savunma arkasına kaçırabilir ve kontra ile gole gidebilirsiniz. Ancak onun dışında o da stoperler tarafından ittirilir, baskı yersiniz. Bunu deplasmandaki Benfica maçında çok iyi gördük. Umut'un oynamadığı, ileride Burak veya Podolski'nin başladığı maçlara bakalım. Antalyaspor maçı, Benfica deplasmanı, Atletico Madrid deplasmanı, Sivasspor deplasmanı vs. Bu maçların tamamında rakip stoperler elini kolunu sallaya sallaya ortasahaya kadar çıktı ve Galatasaray'ı kendi sahasına gömdü. Umut'un oynadığı maçlarda ise böyle Galatasaray'ın ezildiği maç sayısı çok az. Bir Fenerbahçe maçı var ama onun sebebi Galatasaray'ın topla çıkamamasıydı daha çok. Fenerbahçe o maçta savunmasını zaten öne çıkarmadı. Galatasaray bekleyip, bozarak kontralar kovaladı... Umut ne kadar berbat bir tekniğe de sahip olsa rakip stoperlere baskı yapan, rakip savunma oyuncularını kolay kolay çıkartmayan bir oyuncu. Yani takımının baskı yemesine engel olan bir adam. Bu Fernandao'da da böyle, Elmander'de de böyleydi, muhtemelen o Kolbeinn Sighorsson'da da böyledir. Hamza Hamzaoğlu yeni sezon öncesi bu tip santrforları istedi ama alamadılar. Fernandao'yu Fenerbahçe kaptı, Sighorsson da gelmedi. Başka alternatifler bulabilmeliydiler bu tipte. Zira bu tip bir transfer, Podolski'yi de rahatlatacaktı gol yollarında önü açılacaktı. Ancak Galatasaray elinden Burak'ı çıkaramadığı için zaten onun maliyeti 2.8 milyon Euro olduğu için buraya bir transfer daha yapamadı. Burak'ın sezon kötü girmesi, üstüne bir de sakatlanması ise iyice tuz-biber oldu. Belki de Galatasaray'ın 2019'a kadar çok ağır bir sözleşmesi bulunan forveti bu transfer işinde sorun çıkarmıştır ve Hamzaoğlu da bu konuda geri adım atmış olabilir. Bu geri adım da bence Hamzaoğlu'nun sonunu getirdi. Aşağıda değineceğim.
 
İlk golde Chedjou'nun büyük bir hatası var. Semih'in olduğu yere gereksiz bir koşu yapıp adamını bomboş bırakıyor. Chedjou Galatasaray hücum ederken, topa sahipken çok iyi stoper. Geniş alanda iyi, top kullanma konusunda çok iyi, duran toplarda gol ararken çok iyi ve sürpriz çıkışlarda çok iyi... Bunlara rağmen Galatasaray oyunu kabullenince dar alanda Chedjou çok kötü. Konsantrasyonu kötü bir adam. Böyle basit hatalarını kapalı savunma yaparken çok görüyoruz. 
 
Hamza Hamzaoğlu Dnipro stoperi Douglas'ı büyük takım stoperi değil diyerek istememiş Cüneyt Tanman'ın açıklamalarına göre... "Geniş alanda yavaş kalır" demiş. Haklı olabilir ama ben ilk defa Cüneyt Tanman'ın açıklamaların da kendisine empati yapabildim. İlk defa Tanman'ı haklı buldum diyebilirim.
 
Cüneyt Tanman'ın açıklamaları! 
 
Biliyorsunuz bir menajer çıktı ve birtakım açıklamalar yaptı. Sonra FutbolArena olarak Cüneyt Tanman'ı aradık ve bu konu hakkında ondan da görüş aldık. Açıklamaları şurada http://www.futbolarena.com/ozel-haber/galatasaray/217582/77/hamzaoglu-yildiz-adaylarini-neden-istemedi.html
 
Tanman önemli bir ayrıntı olarak şundan bahsediyor "Garanti satın alma opsiyonu ile kiralanacaktı. Hem Kalinic hem de Douglas. İlk yıl 500 bin Euro ikinci yıl ise Kaliniç için 3 Douglas için 5,5 milyon Euro ödenecekti. Bu yöntem birçok kulüp tarafından kullanılıyor. Böylelikle ilk yıl bütçenizi zorlamıyorsunuz" Bu arada Kalinic 5.5 milyon Euro'ya Fiorentina'ya gitti ama herhalde bu ikisini paket halinde alınca toplam 9.5'a getirilecekti. 
 
Bu Tanman'ın açıklaması şu demek... FFP denetiminde olan kulüpler bu denetimden yırtmak için oyuncuyu şimdi alıyor ama bir yıl cüzi bir miktara kiralık gösterip, sene sonu bonservisini veriyor. Yani bu yıl denetimde olanlar, ödemeyi seneye göstererek FFP'den yırtıyor... Mesela Beşiktaş Gomez'i böyle aldı ama biz kiralık sanıyoruz. Sene sonu 8 milyon Euro daha verip bonservisini aldıklarında Hamzaoğlu'nun "9 milyon Euro istediler" söylemi ortaya çıkacak. Sanırım İnter de Alex Telles'i bu şekilde transfer etti ama biz kiralık biliyoruz. Bunlar denetlenen kulüpler. Galatasaray da öyle. Galatasaray da transferlerini bu yolla yapabilirdi. Bunu yaz transfer döneminde yazılarımda yazmıştım. O yüzden de Tanman'a hak veriyorum. Ya kiralık oyuncu alınmalı ya da bu şekilde transfer yapılmalıydı... 
 
Şimdi Douglas teknik sebeplerle alınmayabilir ama Kalinic'i veto etmek mesela hiç olmamış! Yaz döneminde Galatasaray'a uzun bir stoper lazım diye çok yazmıştım ama bu konuda yanılmış olabilirim. Galatasaray bu sezon savunmasını önde kuran, topu savunmadan çıkaran bir takım kurdu. Hamzaoğlu'nun bu sene taktiği buydu. Bu taktikte bahsettiği gibi Douglas ağır kalabilirdi. Tıpkı Ferrari - Beşiktaş hikayesi gibi... Bilmeyenler için kısaca anlatayım. Ferrari Beşiktaş'a ilk geldiğinde Beşiktaş kapalı bir savunma oynuyordu. Ferrari de uzun ve ebatlı bir stoperdi, dar alanda rakip santrforları eziyor ve ceza sahasına sokmuyordu. Müthiş seviliyordu... Gel gelelim teknik direktör değişti ve Schuster bambaşka bir oyun anlayışı benimsedi. Takım savunmasını önde kuruyordu. Bu takım savunmasında da Ferrari çok ağır kaldığı için sürekli adam kaçırıyor ve rezil oluyordu. Bir taraftarın, bir oyuncu için yaptığı en hızlı U dönüşü sanırım Ferrari'de oldu. Bir stoper için takımın oyun anlayışı çok önemli. Şimdi Chedjou Hamzaoğlu'nun sistemine uyuyordu ama o tip bir adam uymayabilirdi. O tip bir adam almak 6 milyon Euroluk bir riske girmektense genç Denayer'i 800-900 bine kiralamak daha iyi olmuş diyorum. Fakat bir santrfor ve bir merkez ortasahanın bu formülle alınamaması. Misal Amartey'in bu şekilde alınamaması da bir o kadar kötü oldu. Melo gidince Galatasaray yerini dolduramadığı için büyük açık yaşadı. 
 
Sneijder'in karakteri ve açıklamaları
 
Sneijder'in en güzel yanı, karakterinin de Hagi'ye benzemesi. Yenilgiyi kabul edemiyor. Açıklamaları da çok önemli. Takımın antrenmanlarda yeterince çalışmadığından, taktik antrenmanın yetersizliğinden bahsediyor ve Atletico bizden çok daha iyiydi, zaten senelerdir gelişiyor diyor. Hamza Hamzaoğlu'nu açıkça eleştiriyor. Geçen sene iyiydik ama bu sene olmadı diyor. Bunda Yıldırım Uran'ın sağlık sorunları nedeniyle teknik heyetten ayrılmasının payı olabilir diye düşünüyorum. Hamza Hamzaoğlu'nun en büyük hatalarından biri Yıldırım hoca yerine iyi bir savunma antrenörünü teknik ekibine katmamak oldu! Tabi bu konuda yönetim de öncü olmalı. Avrupa'da hücum antrenörü, savunma antrenörü tıpkı kaleci antrenörleri gibi farklı! Daha işlerinde uzmanlaşmış antrenörler. Bizde sadece kaleci antrenörü ayrı geri kalan tüm hocalar tüm oyuncu grubunu çalıştırıyor! 
 
Hamzaoğlu'nun bu sene savunmaya çözüm bulamadığı bir gerçek, Mustafa Denizli'nin televizyon yorumlarında söylediği gibi topla dripling yaparak takımı taşıyan bir oyuncu eksiği de bariz... Galatasaray'ın geçen sene bir hücum planı vardı ama bu sene yok. Bunu bir önceki yazımda ayrıntılı anlatmıştım. Bruma gol yollarında verimsiz de olsa takımı öne taşıma konusunda iyi bir rol oynuyordu. O ayrılınca Galatasaray'da geri gelip top alıp, 20-30 metre sürerek takımı öne çıkaran oyuncu da kalmadı. Mesela Fenerbahçe, Galatasaray kendi savunmasından pasla çıkmasın diye ön alan presi yaptığında Galatasaray dondu kaldı. Rakip savunmadan pasla çıkartmayınca Galatasaray ne yapacağını bilmiyor. Başka bir planı yok! Halbuki o presi en iyi kim kırar? Çabuk bir driplingçi! Mesela Emre Belözoğlu bir terse dönüşte presçisini geçer ve takımı öne taşır. Bunu Bruma da yapabilirdi. Ben Emre Çolak da yapabilir diye düşünüyordum ama Hamza Hamzaoğlu 2. sezonunda onu da kaybetti ve geri kazanamadı. 
 
Galatasaray'ın bu sene geliştiği konular; dar oynamak, birlikte savunma ve hücum geçişlerini geliştirmek, savunmadan paslarla çıkmak ve bol bol şut atmaktı. Takım geçen seneye göre daha hızlı paslaşabiliyordu ve ileride Umut oynadığında takımın boyunu kısaltabiliyordu. Burak oynayınca olmuyordu çünkü disiplinli şekilde geri dönmediği, takımla birlikte pres yapmadığı için takım öyle içerideki Benfica maçı gibi, Gençlerbirliği maçı 2. yarısı gibi dar bir alanda oynayıp baskı kuramıyordu. Şimdi Fenerbahçe'deki Fernandao'yu izleyince aslında Galatasaray'a bu sene ne kadar uyarmış diyorum.
 
Muslera'nın açıklamaları... 
 
Herkes Sneijder'in açıklamaları üzerinde durdu ama Fernando Muslera da bence çok önemli şeyler söyledi. "Şampiyonlar Ligi seviyesi size çok mu geliyor?" sorusuna. "5 yıldır bu takımdayım, son 4 yıldır Şampiyonlar Ligi'ndeyiz, son iki yıl dediğiniz gibi oldu. Ondan önce başarılıydık. (Haklı bir çeyrek final var bir de Juventus'u eleme başarısı var) Bu başarısız olduğumuz dönemde de sürekli başkan ve teknik heyet değişti" Evet 2013 Sonbaharından 2015 Sonbaharına 5. hoca geldi ve o hocayı da 3. başkan getirdi. 
 
Ben hiçbir zaman Galatasaray'ın bu kadar istikrarsız bir şekilde yönetildiğini hatırlamıyorum. Galatasaray'ın kültüründe bu yok. Bunun sorumluları mutlaka kulübün geçmişine bakıp bir düşünmeli. 
 
Bu arada maçtan sonra Semih Kaya'nın açıklamalarını izledim de, o sosyal medya hesaplarında belirtilen hiçbir şeyi söylememiş! İnanılmaz. İnsanlar o sosyal medya hesaplarında kendi duymak istediklerini öylesine çarpıtarak yazıyorlar ki gerçekten inanılmaz... Herkese tavsiyem sosyal medyada görüntülenen açıklamanın mutlaka izlenmesi veya dinlenilmesi... 
 
Mustafa Denizli'nin açıklamaları ve haklı çıkması...
 
Mustafa Denizli bugünkü basın toplantısında güzel konuştu. Çok tecrübeli ve akıllı bir adam ve akıllıca konuşuyor. Oyuncularını hırslandıracak şeyler söyledi. Bu ölü toprağını atmak zorunda başta dediğim gibi kötü oyunun tek sebebi yetersizlik değil. İnançsızlık da çok büyük rol oynuyor.
 
Bu arada sözleşme pazarlığını da akıllıca yapmış Mustafa hoca... 1.5 yıllık 4.5 milyon Dolara anlaşmış ki, bu Fatih Terim'in Galatasaray'da aldığından çok! Terim yıllık 2 milyon Euro alıyordu. Hatta kur üzerinden düşünürsek Rijkaard'ın zamanında aldığından da çok. Rijkaard 3.5 milyon Euro almıştı yıllık ama o zaman kur çok farklıydı. Euro çok daha düşüktü Türk Lirasına göre. Eh gelirlerini TL olarak alan bir kulübün Dolar-Euro üzerinden sözleşme yapması da giderlerini arttırıyor. Ayriyeten İsmail Şayan ağabey şöyle demiş "Hocaların vergisi %15 değil, normal vatandaş gibi. %35'ten düşünürsek, bu maaşın kulübe maliyeti 6,9 milyon dolar civarı" 
 
Şimdi Galatasaray Denizli'ye mecbur kaldı fevri şekilde hoca değiştirerek de... FFP nerede kaldı? Zaten 10 milyon Euro'ya Burak Yılmaz'ı satmamak gibi felaket bir hata yaptığınızı açıkladınız bir de şimdi böyle bir yükün altına nasıl girebiliyorsunuz? Bu kulüp FFP yüzünden transfer cezası alırsa veya başka türlü cezalar alırsa ne yapacaksınız? Tamam bonservis ve maaş gideri olarak 20 milyon Euro civarında bir azalma sağladınız ama bir yandan da başka plansızlıklar yüzünden masraflar çıkıyor. Hamza hocayı madem göndermeyi düşünüyordunuz bunu sene başında neden yapmadınız! Neyse... Buna aşağıda değineceğim...
 
Mustafa Denizli ile devam edeyim... Hamza Hamzaoğlu görevinden ayrıldığı günün akşamı hoca da belliydi! Fakat muhtemelen Mustafa hoca şöyle dedi. "Şu Atletico Madrid maçı bir geçsin, bizi yıpratmasını istemiyorum" Zaten daha önce Televizyonda da "Galatasaray gerçekçi olsun, Şampiyonlar Ligi doğru hedef değil" demişti. Haklı çıktı çıkmasına ama 2 puan da kaybetti! Ve çok önemli bir iki puandı o. Antalyaspor maçı bir Teknik Direktörle oynansa güle oynaya kazanılacak bir maçtı. Hamzaoğlu döneminde iç sahada oynanan son iki maç Eskişehir'e ve Gençlerbirliği'ne takım 4'er gol atmıştı! Bu Antalyaspor Eskişehirspor'dan biraz daha iyi, Gençlerbirliği'nden ise biraz daha kötü bir takım bence. Eğer takım kafa olarak oyunda olsaydı. Başlarında gerçek bir teknik direktör olsaydı çok rahat kazanacakları bir maçtı. Bakalım Galatasaray bu iki puanı sonra arayacak mı?! 
 
Şampiyon olsa ne olacak?
 
Muhakkak herkesin aklında şu soru vardır "Lig devam ederken hoca değişmez diyorsun ama Prandelli gitti Hamzaoğlu yerine geldi ve 2 kulvarda da kazandı." Güzel... Son 3 sezonda 2013 Sonbaharında Fatih Terim, 2014 Sonbaharında Cesare Prandelli ve 2015 Sonbaharında Hamza Hamzaoğlu takımdan ayrılmış. Şimdi Mustafa Denizli başarılı olsa, şampiyon olsa ne olacak? Seneye tekrar devam edilecek. İyi ama Mustafa hoca kısa vadede teşhisleri doğru koyup zekasıyla sorunları çözse de uzun vadeli çalışma konusunda oldukça sıkıntılı. Bakalım yaza scoutlarla koordineli çalışacak mı? Hamzaoğlu hiç değilse Carole, Jose, Denayer ile bir takım gençleştirme planları da yapmış. Öğrendiğime göre Jose'yi Melo'nun menajeri kulübe önerdiğinde kendisi izleyip 'alalım' demiş. Acaba Mustafa Denizli bunlara yanaşacak mı? Genç oyuncu kullanacak mı? Galatasaray'ın gelecek dönemlerini kurgulama konusunda hırslı olacak mı? Denizli son 15 yılda hiçbir kulüpte 2 yıldan fazla çalışamamış ve çoğunda ikinci yılı dolduramamış, başarısız olmuş! Fenerbahçe'de 2001'de Şampiyon 2002'de Şampiyonlar Ligi'nde sıfır çekiyor ve gidiyor. Sonra Manisaspor, İran'ın PAS kulübü, sonra Persepolis, sonra Beşiktaş, sonra tekrar Persepolis, sonra Çaykur Rizespor, sonra da Azerbaycan takımı Hazar Lenkeran. Bunların hiçbirinde uzun dönemde olmadı! İyi de Galatasaray daha ne kadar kısa dönemli plan yapacak? 51 yaşından 66 yaşına kadar Teknik Direktörlüğünün en olgun döneminde hiç uzun süreli çalışamamış bir hoca sonuçta... Teknik Direktörlüğüne, birikimine, becerisine laf söylemek haddim değil. Umarım Şampiyon da yapar... Kısa vadede şampiyonluk için en doğru isim de sanırım kendisi ama Galatasaray artık kısa vadeli hedeflerin takımı mı oldu?
 
Favre ve Bielsa ile şampiyon olamasa ne olur?
 
Tam tersi Favre ve Bielsa ile şampiyon olunmasa ne olur? Mesele Hamza Hamzaoğlu kalsın veya gitsin değil ki! Favre'yi getirseniz... Favre sene sonuna kadar kendi gelecek sezon kadrosunu oluşturmaya çalışsa... Mesela Burak'ı da devre arası satsın diyelim sene sonuna kadar Sinan Gümüş ve Umut'la oynasın, belki Podolski'yi denesin... Sinan'i iyice bir görsün, zorlasın. Ben bundan bir topçu çıkarabilir miyim desin... Jose'yi aynı şekilde, Jem'e baksın eski günlerine dönebilir mi diye... Otursun Scout ekibiyle gece gündüz oyuncu izlesinler... Bu sene de takım maliyetlerini düşürüp kemer sıksın... Ne kaybeder Galatasaray bunu yaparsa? Şampiyon olmayıp geleceğini kurgulasa ne kaybeder? Bielsa gelse ve sene sonuna kadar sadece 3'lü savunma çalıştırsa ne kaybederdik? Ligi de 8. bitirsin. Kendi oyuncularını getirsin, satsın... Belki Şili'ye yaptırdığı devrimi yapardı. Bu bir gelecek planı olurdu! 
 
Ya da Hamza Hamzaoğlu ile sene sonuna kadar devam edilirdi. Genç bir teknik adam, eksikleri, yetersizlikleri vardır ama 45 yaşında bu güne kadar çalıştığı 5 takımda da önemli başarılar elde etmiş, sizin bütçe küçültmenize, kemer sıkmanıza bir şey de demiyor. İyice masrafları kısarsınız bu sene ilk 3'te bitirir seneye yine Avrupa'ya giden bir takım bırakır ve yolları ayırıp daha iyi bulduğunuz bir hoca getirebilirsiniz. 
 
Basında çıkan haberler ve konuşmalar... Hamzaoğlu neden gönderildi? 
 
Hamzaoğlu gittikten sonra, yapılan açıklamalar birbiriyle örtüşmüyor çok fazla dedikodu var demiştim. Son dönemde ise artık puzzle birleşiyor... Neden gönderildiğini anladığımı düşünüyorum. 
 
1. Geçen İlkbaharda Burak Yılmaz'ın ve Emre Çolak'ın oyundan çıkarken yaptığı tavırlar için şöyle yazmıştım. "Bunu Fatih Terim'e yapamazlar çünkü Fatih Terim iyi polis-kötü polis dengesini iyi sağlıyor. Abdurrahim Albayrak ve Ali Dürüst iyi polis oluyorlar, Fatih Terim ise kötü polis. Terim haşlarsa, onlar okşuyor. Bugün Emre'nin yaptığı hareketi Terim'e Melo bile yapamaz çünkü oyuncuların çekindikleri bir figür. Hamzaoğlu ise kendisi iyi polis, Dürüst ve Albayrak da iyi polis. Oyuncu hep okşanıyor, okşanınca da böyle oluyor. Hamzaoğlu illa kötü polis olmak zorunda değil ama oyuncunun korkacağı, disiplinli bir sportif direktör olsa, oyuncu yine yapamaz teknik direktörüne o hareketleri... Yaz ayında Cüneyt Tanman'ı getirdiler ama o da kötü polis olmanın çok uzağındaydı! 
 
2. Yazın Avusturya kampına gidip takımı ziyaret eden bir arkadaşım şöyle demişti "Oyuncuların Hamza hocaya hiç saygısı yok. Yanından geçerken zordan selam veriyorlar ve çok laubaliler. Onları bu şekilde görünce acayip soğudum." Kim onlar diye sormuştum ve "Burak, Yasin... Geneli öyle" demişti. 
 
3. Levent Tüzemen bir açıklama yaptı. Burak Yılmaz, Hamza Hamzaoğlu'na "Hocam takımın santrfora ihtiyacı mı var?" diye sormuş... Burak bunu sorarken orada Tüzemen ve bazı gazetecilerin olduğunu fark etmemiş. 
 
4. Bir haber yapıldı geçtiğimiz günlerde. Habere göre Burak Yılmaz, sağda solda "Hamza hocayı biz şampiyon yaptık, şimdi bizi beğenmiyor" demiş. Açıkça "Santrfora ihtiyaç mı var?" diye soran bunu derse şaşırtıcı olur mu?
 
5. Yine başka bir haber... Burak Yılmaz iyileştikten sonra yönetim Hamza hocaya "Burak'ı kadro dışı bırak" demiş. Hamza hoca ise yanaşmamış.
 
6. Galatasaray 2. Başkanı Nasuhi Sezgin, Hamzaoğlu'nun ayrılmasıyla ilgili olarak üstü kapalı açıklamalar yaparken "Disiplin sorunları yüzünden ayrıldık" dedi. Nasuhi Sezgin hakkında herkes dürüst biri diyor. Başta Uğur Meleke kendisi hakkında çok iyi konuştu. Ben de dürüst bir açıklama olduğunu düşünüyorum. 
 
7. Bu benim yorumum... Aylardır yaptığım bir yorum. Galatasaray'da Umut ne kadar kalitesiz bir forvet olursa olsun onunla iyi bir futbol oynanıyordu. Kompakt bir takım olunabiliyordu. Fakat ne zaman Burak iyileşti takıma girdi, işte deplasmanda Benfica maçı, son Antalya maçı da... Galatasaray'ın oyun kalitesi, sürekliliği çok ciddi düştü. Bence Burak iyileşmeseydi Galatasaray Rize'de kazanır, Benfica deplasmanında da çok daha kişilikli bir oyun oynardı. Gel gelelim Hamzaoğlu onu kazanmak yoluna gittiği için bu maçlarda hem iyi oyunu kaybetti hem de skoru kaybetti! 
 
*** 
 
Şimdi Hamzaoğlu'nun teknik eksiklerini bir önceki yazımda hem savunma kurgusu hem de hücum setiyle ilgili ayrıntılı yazmıştım. Sneijder'e göre taktik çalışmalar da eksik... Yönetime göre disiplin de eksik... İyi de arkadaş Kasım ayına kadar neredeydiniz? Bunların eksik olduğu 2 kupa alındığında da belli değil miydi? Fazlalara bakalım... Genç, son 6 sene içinde çok farklı 5 kulüpte çalışmış ve farklı görevleri başarmış, birçok oyuncunun bireysel seviyesini yükseltip Milli takıma kazandırmış veya daha yukarı kulüplere satmış. Oldukça çalışkan (2 kupa aldıktan sonra bile 3-4 gün ailesiyle tatile gidip hemen dönmüştü diye hatırlıyorum) ve uyumlu bir hoca. Siz yönetim olarak bu genç teknik direktör ile sene sonuna kadar çalışsanız. Mesela disiplin sorunlarını çözmesi için futbol şube sorumlusu olarak tecrübeli, otoriter bir isim getirseniz! (Galatasaray'bu görevi yapacak efsane isim mi yok? Sürüsüyle var!) Sonra Yıldırım Uran yerine bir savunma antrenörü transfer etseniz? Bunlar aşılmayacak sorunlar mı? Mesela Fatih Terim 1997'de ilk şampiyonluğunu kazandığında bugünkü Hamzaoğlu'ndan farklı mıydı? Ertesi sezon 97-98 sezonu lig başlangıcı Fatih Terim'in takımı daha kötü, daha fazla puan kaybedilmiş! Fakat Faruk Süren o sorunları çözen Terim'in kendisini geliştirmesine ön ayak olan bir başkanlık yapmış. Yönetmek de zaten bu! Elbette ki 45 yaşındaki Hamzaoğlu'nun bir sürü eksiği olacak. Kimse 35 yaşında futbolu bırakır bırakmaz kurt teknik adam olmuyor! Yabancı dil, disiplin, antrenman kalitesi vs ama iyi bir futbol adamıysa, gelişime açıksa bu adamın desteklenmesi gerekiyor. Gelişime açık değilse de daha 2-3 ay önce hiç yeni sözleşme imzalatılmaması gerekiyordu! 
 
Bu arada son olarak disiplinle ilgili dengeyi de kaçırmamak gerekiyor. Daha önce bu konuda Tolunay Kafkas ve Hamzaoğlu üzerinden yazmıştım. Hamzaoğlu bir basın toplantısında şöyle demişti "Podolski'nin sulara vurması, oyuncuların oyundan çıktığı için bana kızması, benden başka herkesi rahatsız ediyor. Futbol bu, bunlar olmalı. Ben en sevdiğim teknik direktörlerden biri Saffet Susiç'e neler yapmadım. Sürekli 2. yarı oyundan çıkartılıyordum. Kızıp, soyunma odasına inerdim. Saffet Susiç geldi 'Oyundan çıkan bundan sonra arkadaşı tebrik edecek' dedi. Ben bir sonraki maç yine çıktım, yine soyunma odasına gittim. Geldi bana bağırdı, ben de ona bağırdım. Bunlar futbolun içinde var" Gelişmiş ülkelerde de, futbolculara bizdeki gibi çok fazla gereksiz baskı yapılmaz. Höt-zöt yaparak Tolunay Kafkas gibi takım yönetirseniz, oyuncular bir sonraki maçta sorumluluk almaktan kaçmaya başlarlar. Tolunay Kafkas hiçbir zaman işler kötü gitmeye başladığında toparlayamıyor çünkü baskıyı daha da arttırıyor. Oyuncular işler kötü giderken top almak istemiyor onun takımında! Sadece görevlerini yapıyorlar ki, sadece görevini yapan adamlara her maçta 2.2 gol attıramazsınız! Hamzaoğlu'nun genç teknik adamlar arasındaki farkı buydu, takımına çok gol attıran, çok hücum oynatabilen, onların yaratıcılığına izin veren biriydi ama sanırım şurada dengeyi kaçırdı. Hocanın normal sandığı tepkiler, bazı oyuncularda iyi niyeti suistimal etmeye dönmüş gibi. Hamzaoğlu belki temiz kalplidir, Susiç'le tartışsa bile, kavga bile etse gidip arkasından dedikodu yapmayabilir ama Hamzaoğlu'nun arkasından çok dedikodu yapılmış belli! Belki de hoca herkesi kendisi gibi sanmamalıydı. 

ARKADAŞINI GETİR 50 TL BİLYONPUAN AL!